1 Eylül 2013 Pazar

Hain domatesler

Bugün döndük. Her yaz tatili dönüşünde olduğu gibi neden geldim İstanbul'a kıvamındayım. Aslında bugün sonbaharın gelişi şerefine yazmayı planlıyordum ama dönüş bütün planlarımı alt üst etti.

Sabah 10:45'te çıktık, Bandırma'dan feribota bindik. Yol çok kalabalıktı. Ama sorunsuz bir şekilde Bandırma'ya varıp feribota bindik, planladığımız gibi akşam 7 civarı evimize vardık.

2 hafta aradan sonra evimizi özlemişiz. Gitmeden saksılara yaptığımız şişe saplama operasyonu sayesinde çiçeklerin çoğu 2 haftayı çıkarmış ama iki sardunyayı becerememişiz sanırım. Bunun dışında evde bir vukuat yok şükür.

Geçen seneki tatil dönüşümüzde sigorta problemi nedeniyle iki hafta çalışmayan buzdolabı karşılamıştı bizi. 1 hafta boyunca mutfağı kullanamamamız ve bir buzdolabına mal olan tatilden sonra, çiçekseverler kusura bakmasın ama iki saksı sardunya hiç bir şey değil.

Eve gelince annemi arayıp sağ salim vardığımızı haber verdim. "Napıyorsunuz?" sorumu yanıtlarkenki ses tonu zaten bir kötü yaptı beni. Yazlıkta Can'ımızla beraber 7 kişiydik, bugün hepimiz ayrılınca ev boşaldı, annem ve babam yalnız kaldı.

Bunun üzerine yiyecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa girdim. Bir çay demleyip, yoldan getirdiğimiz erzaklarla kahvaltı edelim dedik. Domatesleri dolaptan çıkardım. Poşeti açtım. Poşetin içinden melul melul bakan hain domateslerle göz göze geldik. Bunlar, babamın elleriyle yetiştirdiği, sabah da bizim için bahçeden elleriyle topladığı domateslerdi. Sinirlerim boşaldı, başladım ağlamaya. Özlem, her zaman ilk akşam ağır oluyor.

Yazlığı düşündüğüm her zaman ilk aklıma gelen anı hep aynıdır. 6-7 sene önce. Aylardan Eylül. Ben yazlıktayım ama kardeşim yok. Annem, babam ve ben kumsaldayız. Akşama yakın saatler. Onlar balık tutmayı çok sever, yine oltalarla boğuşuyorlar. Balıklara da yem olarak o zamanlar solucan kullanıyorlar. Evet pek asil bir aile değiliz. Solucanlarla falan uğraşırız. Şimdi tavuk ve kalamara geçmişler gerçi.

Solucanlar kıyıda tam dalganın kırıldığı çizgide kumu kazıyınca bulunuyor. Ben dokunamıyorum. Ama kumu kazma ve kazılan kumu elimde bir sopayla karıştırma işine destek veriyorum.

Annem ve babam oltalarını hazırlıyor, ben de kumlara uzanıp kitabımı okumaya devam ediyorum. Okuduğum kitabı bile hatırlıyorum, Nick Hornby - İyi de Nasıl. Güneş iyice alçalmış. Sonra üçümüz toparlanıp eve dönüyoruz.

İşte bu anı benim en mutlu anlarımdan biridir. Her düşündüğümde içimi bir huzur ve mutluluk kaplar. Bazen anne babama kızsam, bazen onları kırsam da, bu ve bunun gibi bir sürü güzel anı biriktirmemi sağladıkları için her gün şükrediyorum.

Allah ana babalarımızı başımızdan eksik etmesin.

3 yorum:

  1. Al benden de o kadar! Tatil dönüşü neyse de yazlık dönüşü gerçekten kötü oluyor. Beni bıraksalar orada tüm bir yazı hiç sıkılmadan geçirebilirim. Yazlıkçı biriyim ben, bu yaz yazlıkta çok az vakit geçirebildiğimden sanırım iyice anladım. Beni en çok çeken şey de sanırım sürekli dışarda olma hali. Kim evlerin içine girer ki? Ya bahçedesin, ya verandada, ya terasta ya denizde, ya mangalda, ya pazarda, ya akşamları sahil şeridinde gezintide... üzerinde tiril tiril basit kıyafetler, ayağında parmak ucunda duran terlikler, saç baş dağılmış, makyaj yokmuş, kimin umrunda? Hele hele anlattığın gibi huzur dolu anlar çoğunluktaysa, kim kalmak istemez ki?

    YanıtlaSil
  2. Ama simdi agladim ben de ..hep guzel anilar biriktirelim beraber..dorttuk sayimiz cogaliyor.. daha cok ani biriktirebilecegiz.. Bak caniko geldi simdi yanima missss kokusuyla:)))

    YanıtlaSil