29 Eylül 2016 Perşembe

Samos Gezilecek Yerler

Samos plajları enfes, birbirinden güzel koylar, muhteşem mavilikte deniz... Anlata anlata bitmez. Suyu biraz serin bana göre ama dediğim gibi bana göre. Deniz denilince hamam suyu hayal eden bir insanım neticede.

Samos'ta deniz dışında da görülecek şeyler var. Biz vaktimizin çoğunu koyları keşfetmeye ayırdığımız için kalanların çok azını görebildik. Bunları da anlatmadan geçmek istemedim:

Manolates:
Bakımlı evleri, daracık sokakları ve sanat atölyeleri ile ünlü bir dağ köyü Manolates.


Ormanın içinden virajlı bir yoldan kıvrıla kıvrıla çıkılan köyde






aracınızı park ettikten sonra daracık sokaklarında yürüyerek en tepeye çıkıp aşağıdaki manzarayı izleyebilirsiniz:

O arkada gördüğünüz yer yabancı değil, Ege Denizi.

Köyün içindeki kafelerde soluklanıp kulağınızda Türk radyolarından ezgilerle ev yapımı şarap ya da kahve içebilir,  dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz. Ama dükkanlar pahallı, başta boşuna sanat atölyeleri demedik.

Eski Vathy:
Vathy şehrinin tepelerinde kurulu Eski Vathy tipik bir eski Yunan köyüymüş. Dar sokakları, eski taş evleriyle çok romantik. Ve benim elimde tek bir fotosu bile yok!

Neden? Çünkü biz burayı ararken kaybolduk, sonra da köyün içine düştük. Ama arabayla. O romantik dar sokaklar benim kabusum oldu. Her köşeyi döndüğümüzde sokaklar biraz daha daralmış geldi. Yüreğim ağzımda bütün köyü arabayla gezmiş olduk. Sonunda normal yola çıktığımızda da o stresle bir daha yürüyerek gezecek enerjiyi bulamadık.

Siz giderseniz gezin ama. Baharda giderseniz yukarı yürüyerek çıkabilirsiniz ama yaz sıcağında arabasız zor.

Panagia Spiliani Manastırı ve Eupalinos Tüneli:
Pythagorion tepelerinde yer alan bu su tüneli MÖ 6. yy'da inşa edilmiş bir mühendislik harikası-ymış. Duyduklarım bunlar, zira tünel restorasyon çalışmaları nedeniyle kapalıydı, gidip gezemedik.

İki uçtan kazma yöntemiyle inşa edilmiş tünel 1 km'lik boyuyla uzun yıllar dünyanın en uzun tüneli olmuş. Yalnız MÖ 6. yy'da, iki farklı uçtan kazılmaya başlamış 1 km'lik tünelin iki ucunun birleştirebilmiş olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum. Daha önce defalarca söylediğim şeyin yine altını çizmek isterim ki uzaylılar var ve vakti zamanında dünyada bir takım imar faaliyetlerinde bulunmuşlar.

Tünele giremedik ama yukarıdan şu manzarayı izledik:


Şarap Müzesi:
Samos'un çok güzel bir çok şeyinden biri de şarapları. Dünya çapında ünlü, ödüllü şarapları. Tatlı tatlı, lıkır lıkır.

Bu ünlü şarapların şerefine Vathy'de bir şarap müzesi de yapmışlar. Samos şarabı nasıl üretiliyor, tarihçesi, aldığı ödüller, şarapların dinlendirildiği dev fıçılar hep burada.


Bütün bunları 2 euro karşılığı görebilirsiniz ama daha güzel yanı, içeride tadım da yapabiliyorsunuz. Çeşit çeşit şarapları denemek serbest.



26 Eylül 2016 Pazartesi

Samos Plajları 2. Bölüm

Livadaki, Tsamadou, Lemonakia ve Kokkari' den sonra Samos plajlarını keşfetmeye devam ediyoruz:

Potokaki Beach:
Pythagorion'un hemen çıkışında, havaalanının yanı başında uzun bir plaj Potokaki. Bence bir esprisi yok, zaten beyimle ben uzuuun plajlar yerine küçük koyları tercih ediyoruz. Buna rağmen bu plaja niye gittik? Beyimin uçak sevdası yüzünden. Alana inen, kalkan uçakların fotosunu çekecekmiş.

Bu uzun plajın üstünde yan yana sıralanmış tesisler var. Ya da hiç bir tesise girmeden havlunuzu serip oturabilirsiniz. Biz bir şeyler de içelim diye ahşap dekorasyonu olan bir tanesine girdik, şezlonglar ücretsizdi ama sanırım bütün Samos'ta wifi olmayan tek plajı bulmayı başarmışız.

Zaten foto da çekmemişim. Wifi yok diye küsüp protesto etmiş olabilirim.

Posidonio Beach:
Adanın doğusunda, Dilek Yarımadası' nın karşısında sessiz, sakin, küçük bir balıkçı köyü Posidonio ve onun küçük plajı.

Plaj dediğime bakmayın, küçük bir koy. Denize uzanan ağaçların dalları doğal şemsiye görevi görüyor. Herkesin kullanımına açık şezlonglar var. Plajın hemen yanındaki restoranın çalışanlarına şezlonglar ücretli mi, sahipli mi diye sorduk. Herkesin kullanımına açık ve ücretsiz olduğunu söylediler. Biz de çektik ikisini, yattık hemen. Kimse de gelip ne bir şey dedi, ne para istedi ne de sipariş sordu.

Limnionas Beach:
Atladık küleyhanımıza adanın ennn güneybatısına uzuuuuun bir yolculuktan sonra vardık Kampos bölgesine. Orayı da geçtik, geldik Limnionas'a.

Burası da sessiz, fazla kalabalık olmayan bir plajdı. Yolu uzak ve yorucu olduğu için illa da gidin demeyeceğim. Bir de şezlonga para verdiğimiz bir plaj olması da tavsiye skorumu düşürmüş olabilir.

Mykali Beach:
Psili Ammos'u ararken burayı bulduk. Denizi çok güzeldi, plaj sessiz sakindi. Oturur oturmaz şezlong ücreti tahsil etmeye gelen ablaya gıcık olduk, kalktık buradan.


Psili Ammos'u gördükten sonra ufak bir pişmanlık duymadık değil ama gurulu tatilcileriz biz!

Psili Ammos:
Adanın kuzeydoğusunda, Kuşadası'nın tam karşısına denk düşen bu plaja eğer çocukla gitmiyorsanız gitmeyin. Bu kadar kesin bilgi. O kadar beğenmemişim ki fotoğraf bile çekmemişim.

Bir kere çok kalabalık. Arabayı güç bela park ettik. İlk defa bir plajda ücretli otoparka denk geldik. İstanbul'da fırt fırt otopark ücreti vermeye ne kadar alışık olsak da, bir Yunan adasında otopark ücreti vermek gururumuza dokundu, ödemedik. Otoparktan sonra plajda da oturacak yeri zor bulduk. Ayrıca şezlonglar da ücrete tabiydi.

Son tahlilde bir sürü güzel koylar dururken bu plaja gitmemek büyük kayıp olmaz.

Kerveli Beach:
İşte Samos'taki favori plajım! Kesin bir gitmezseniz küserim kategorisi.


Denizin içine uzanan ağaçları, canlı su altı dünyası, sakinliği falan hep güzeldi de asıl güzel olan deniz suyu sıcaklığıydı. Samos'taki ennnn sıcak deniz buradaydı. Mis, mis!

200 metre uzunluğunda var yok boyu, 2-3 metrecik eniyle küçücük bir koy. Koyda kiralık şezlonglar var, ya da dilerseniz bizim gibi havluları yere serip yayılabilirsiniz.

Adanın doğusunda, Vathy'e de Pythagorion'a da yakın bu plaja muhakkak gidin derim.

Gagkou Beach:
Vathy'nin içinde, limana yakın bu plaja son günümüzü değerlendirmek için gittik. Burası da ücretli şezlong kategorisinde bir plajdı. Ama burada ücrete bir de havlu dahildi.


Deniz suyu sıcaklığı da fena değildi. Yine de beğenmedim demeyeyim ama ısınamadım bu plaja. Elbette denizine girdim, frapesini içtim ama beni böyle bir sarmadı burası. Belki de dönüş günü olduğu için diyeceğim ama o da değil. Havası falan sanki Bodrum, Çeşme'nin beach club'ları gibiydi diyeyim, anlarsınız siz.

İşte adanın doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine teftiş ettiğimiz plajları bunlardı. Daha göremediğimiz bir sürü koy vardı ama vaktimiz bu kadarına yetti.

23 Eylül 2016 Cuma

Samos Plajları 1. Bölüm

Samos'a varıp otelimize de yerleştikten sonra vakit kaybetmeden gezmeye başlamak lazım çünkü gidilecek çok plaj var.

Pythagorion'un içinde Pisagor heykelinin arka kısmında çok da büyük olmayan bir plaj var. Biz ilk gün, yol yorgunluğuyla kendimizi bu plajda yer alan restoranlardan birinde yemeye verip sonra da şezlonglara serildiysek de sonraki günlerimizi adanın dört bir tarafındaki plajları tek tek teftiş ederek geçirdik.

İşte gittiğimiz plajlar:

Livadaki Beach:
Adanın kuzeydoğusunda yer alan bu plajdaki palmiyeler olsun, denizin rengi olsun, gidiş yolu olsun size kendinizi uzuuuun bir yolculuktan sonra Hawaii'ye varmış gibi hissettirecek.

tüm gezgin kadınlara da buradan selam olsun

Resimden de görüleceği gibi denize uzanan dağların yapısı bu koyu adeta göl haline getirmiş. Sakin, dalgasız bir deniz. Ama serin. Ve girişte oldukça uzun bir mesafe sığ.

Anayoldan ayrıldığınız noktaya kadar yol tek gidiş geliş olsa da asfalt, bu nedenle rahat denebilir. Ancak anayoldan ayrılıp gitmeniz gereken yaklaşık bir 3 km var ki teker patlatır. Bizimki patlamadı şükür ama gerçekten çok bozuk bir yol, çok dikkatli gitmeniz gerekiyor. Ancaaak son virajı da dönüp karşınızdaki manzarayı gördüğünüzde iyi ki gelmişim diyeceksiniz kesinlikle.

Tsamadou Beach:
Samos'ta denizin rengi her yerde çok güzeldi ama hayatımda gördüğüm en güzel renkli deniz kesinlikle buradaydı. Adanın kuzeyinde, Kokkari'nin ilerisinde yer alıyor bu plaj. Aracı yukarıda bırakıp koya adını veren çam ağaçlarının altından merdivenlerle koya inmeniz gerekiyor.

O merdivenlerin manzarası ayrı güzel:


Plajın görüntüsü apayrı güzel:


Yalnız bu koyun sağ tarafının çıplaklar plajı olarak ayrıldığını belki bilmek istersiniz.

Lemonakia Beach:
Tsamadou'nun komşu koyu olan bu koya ise zeytin ağaçlarının arasından iniliyor:

Ve aşağıda güzel bir deniz sizi bekliyor. Bu koyda biri mavi şemsiyeli diğeri turuncu şemsiyeli olmak üzere iki plaj var. Biz turuncu şemsiyeli olana gittik ve ilk defa bir Yunan adasında şezlong-şemsiye ücreti verdik. Çok dokundu ne yalan söyliim, plajı protesto edip hiç bir şey yiyip içmedim. Sonradan gittiğimiz iki farklı plajda daha aynı şey başımıza geldi, ama bu gururumu oralarda sürdüremedim maalesef, hava çok sıcaktı ve açlık/susuzluk kötü bir şey.

Kokkari Beach:
Kokkari'yi konaklama yapmayı planladığımız şehirlerden biri olarak hatırlarsanız. Hah işte Lemonakia Koyu'nun komşusu olan bu plaj da o Kokkari'nin uzuuuun sahili oluyor.


Çamlar, zeytin ağaçları, palmiylerle donanmış koyları gördükten sonra böyle uzuuuun bir plaj bize çok da sevimli gelmedi ama Kokkari'de konaklayanlar için oldukça cazip bir plaj olabilir burası. Deniz yine berrak, ama biz gittiğimizde biraz dalgalıydı.

20 Eylül 2016 Salı

Samos'ta Konaklama

Samos'a varıp arabayı kiraladık peki nerede kalacağız?

Gitmeden önce yaptığım araştırmalarda adada konaklamak için bize uygun iki seçenek tespit ettim: Kokkari ve Pythagorion. Peki neye göre uygun?

Beyimle tatillerde konaklama konusunda en önemli kriterimiz restoranlardır. Evet yemeyi, içmeyi severiz özellikle de akşamları. E bir de serde sorumluluk var. Elin bilmediğimiz memleketinde alkollü araba kullanmaktan başımız belaya girsin istemeyiz. Taksilere servet ödemeyecek kadar da cimriyiz. Tüm bunları üst üste koyunca konaklama tercihimizi keyifle akşam yemeği yiyebileceğimiz, güzel restoranlara en yakın şehirden yana kullanıyoruz. 

Samos adasının bu iki şehrinin restoranlar açısından oldukça zengin olduğunu öğrenince birazcık o piti piti usulü Pythagorion'da karar kıldık. Valla iyi yapmışız. Pythagorion'u sevdik, akşamları güzel güzel yiyip içip yürüyerek otelimize döndük, gündüzleri de atlayıp küleyhana o koy senin bu plaj benim gezip durduk.

Peki şehre karar verdik de otel ne olacak?

Pythagorion şehri dediğime bakmayın, bir kasabadan hallice. Bir ana caddesi var limana inen, aşağıda gördüğünüz gibi:


Bir de güzel limanı:


Tabii bir de Pisagor heykeli. Şehrin adı nereden geliyor sandınız, bizim Pisagor burada doğmuş meğersem:





İşte bu Pytagorion'un internetten bulduğum haritası da aşağıda. Bu haritada mor daire içinde kalan bölgede içinize sinen herhangi bir otelde kalabilirsiniz.
Biz limanın hemen bir arka sokağında yer alan Peagsus Otel'de konakladık. Ama ben size bu oteli tavsiye etmem. Neden?

Birincisi otelde ciddi bir klima problemi var. Odalarda klima yok, merkezi bir klima var ve odalardaki düzenekle sadece açıp kapatabiliyorsunuz. Hadi bunda sorun yok, sıcaksa aç diyebilirsiniz ama klima soğutmuyor. Resepsiyona derdimizi anlattıktan sonra bir derce düzeldi ama yine de sıcaktı. Üstelik odada klimayı açtığınızda acayip gürültü yapıyordu.

İkinci olarak otopark konusu vardı. Pythagorion'da iki tane ücretsiz otopark var. Bir tanesi limana yakın, bir tanesi de yukarıdaki haritadaki mor dairenin sol tarafında Castle of Logothelis yazan bölümde. Bunun dışında dar sokaklarda araba park etmeyi bırakın sürmek bile dert. Bizim otelin konumu da otoparklara uzak olunca otele girişte ve çıkışta çantalarla rahat edemedik.

Son olarak da otel limana yakın olduğu için fiyatı benzerlerinden pahallıydı.

Bütün bu bilgiler ışığında Pythagorion'da konaklamayı düşünen sevgili okuyucularım için önerim Castle of Logothelis'in yanındaki otoparka yakın, içinize sinen herhangi bir otel olacaktır.






18 Eylül 2016 Pazar

Samos'a Gidiş ve Araba Kiralama

Bu yaz bayramdı, tatildi, özel meselelerdi derken blog'u çok ihmal ettiğimin farkındayım. Sonbaharla birlikte düzene de gireceğiz inşallah.

Tatil maceralarımıza Samos ya da Sisam'la devam ediyoruz.

Türkçe adı Sisam olan adanın Yunanca adı olan Samos'u ben daha çok sevdim. Neden bilmiyorum, öyle işte. O nedenle de ben artık kendisini Samos diye anacağım.

Samos'a Kuşadası'ndan Meander Acentası'nın her gün seferleri var. İnternet sayfasında sefer saatlerini görebilirsiniz. Kimi günler sabah 9'da kimi günler akşam 5'te. Aman internet üzerinden bilet almadan telefonla teyit edin. Çünkü bize söylediklerine göre yeteri kadar yolcu olmaz ise seferler yapılmayabiliyormuş.

Biz sabah 9 feribotu ile Vathy'e gittik. Dönüşümüzün ise akşam 5'te Pythagorion'dan olması gerekiyordu. Ancak dönüş gününden bir gün önce acente bizi arayarak 5'teki feribotun Vathy'den kalkacağını, Pythagorion'dan dönmeyi tercih ediyorsak dönüşün akşam 8'de olacağını söyledi.

Dediğim gibi sefer saatleri her an değişebiliyor. Ama bu bir probleme neden olmuyor, ada kafası neticede. Araba kiralama şirketini arayıp "aracı şurada teslim edecektik, ama plan değişti şurada bırakacağız" dediğinizde kimse olmaz demiyor.

Hatta bizim aracı kiraladığımız Themos "benim işim çıkar da arabayı almaya gelemezsem şu otoparka park edip anahtarı da paspasın altına koyun, aman kapıları kilitleMEyin" diyebiliyor. Elin adamına arabasını teslim edecem diye ben strese gireyim, onun umurunda olmasın. Dedim ya ada kafası bambaşka bir şey.

Tamam ada dediğin bir uçtan bir uca 40 km. Arabaları kafana göre feribotlara da bindiremezsin. Ama ya ben psikopat çıkıp arabayı denize atsam? Ya da birisi benim arabayı bıraktığım yerden alıp denize atsa? Neden böyle şeyler bir tek benim aklıma gelir ki?

Neyse, biz Samos'a dönelim. Kuşadası'ndan feribotla geçtik demiştik. Vathy'e. Sanırım Vathy'ye sadece Kuşadası'ndan gelen feribotlar yanaşıyor. Diğer adalardan gelen feribotlar Pythagorion'a gidiyormuş. İki kişi gidiş dönüş 90 euro verdik. Galiba Seferihisar'dan da seferler başlamış, biz giderken yoktu. Onun fiyatını bilmiyorum.

Araba kiralama konusuna gelince, gitmeden önce yaptığım araştırmalarda en düşük sınıf için günlük 40 euro civarı fiyat almıştım. Biletleri aldığımız Meander'in de bu hizmeti varmış, onlara da sorduk. Anlaşmalı şirketleri olan Manos'tan Toyota Aygo modele 6 gün için günlük 34 euro fiyat verdiler. Nakit. Biz de atladık.

Adaya gittiğimizde Toyota'nın müsait olmadığını ama bize aynı özelliklerde Citroen C1 vereceğini söyledi Themos. Tamam dedik, araba 60.000 km'deydi, dıştan da düzgün görünüyordu. Lakin arabanın her yerinden ayrı ses geliyordu, ayrıca kliması da başımı ağrıttı. Gerçi o benim başımdan kaynaklanıyor olabilir, bilemedim şimdi. Ama kara şimşeğimiz bizi adanın en bozuk yollarında bile yarı yolda bırakmadı:

Vathy limanının karşısında 50 metre kadar sağda yer alan Manos'un ofisinden arabamızı teslim aldık ve hemen konaklamayı yapacağımız Pythagorion'a doğru yola koyulduk.

9 Eylül 2016 Cuma

Datça - Palamutbükü

Hayıtbükü'nde konakladığımız süre zarfında bir günümüzü Palamutbükü'nde geçirdik.

Malum Palamutbükü'nün seveni bol. Bana ise gitmek bu sene kısmet oldu.

Deniz gerçekten berrak.  Ama soğuk. Buz gibi değil ama benim için soğuk. Denizin dibi ise çöl gibi, şnorkel için hiç bir cazibesi yok. Kesin bilgi çünkü koyu boydan boya yüzdüm. Yaklaşık 1 km. Karaya yüzünüzü döndüğünüz zaman sol taraf deniz canlıları açısından biraz daha zengin olsa da genel olarak deniz kurak.

Kaç senedir şnorkelle yüzerim, daha bir altın kolye, bileklik, yüzük geçtim tek küpe dahi bulmuşluğum yoktur bu arada. Benden başka kimse denizde bir şey düşürmüyor mu acaba? Ha bir de kardeşim var. İkimizin de farklı senelerde Kaş'ın mavi sularına birer alyans hediye etmişliğimiz vardır. Bazı şeyler gerçekten genetik.

Neyse berrak ve soğuk denizli Palamutbükü'ne dönelim.

Hayıtbükü'ne göre çok daha büyük burası, daha popüler ve sanırım bu nedenle daha pahallı. Kalamar 60 tl olur mu? Olmuş valla. İnşallah yerlidir.

Sahil boyunca sıralanmış restoranların deniz kenarında şezlongları da var. Kiminde restoranda yemek yediğiniz takdirde şezlong için ekstra ücret ödemeniz gerekmezken bir kısmında şezlonglar ayrı ücrete tabi. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.

Biz bütün günümüzü Tuna Restoran'da geçirdik. Kah şezlonglara yayıldık, kah ağaçların altındaki masalarında yedik içtik. Dediğim gibi fiyatları uygun diyemem ama en azından yediklerimiz lezzetli, çalışanlar güleryüzlü, duşu / wc'si düzgün ve temizdi.

Palamutbükü'nde hepi topu 1 gün geçirdiğimiz için daha fazla ahkam kesemeyeceğim ama meşhur Palamutbükü'nü ben de görmüş oldum sonunda.

7 Eylül 2016 Çarşamba

Datça - Hayıtbükü

Fethiye'den sonraki durağımız Datça Hayıtbükü.

Şimdi ben yolları pek bilmiyorum ama bizim şoförler de bilmiyordu. Bu nedenle yoldaki ilk Mesudiye tabelasını kaçırdıktan sonra ikinci tabeladan dönerek indik Hayıtbükü'ne.

Benim görüp "Ayyy ne güzel toz kalkmasın diye yolu sulamışlar" diye sevindirik olduğum şey meğersem yola yeni dökülmüş ziftli mıcırmış. Virajlı bir yokuşu bu mıcırların üstünde indik. Kabak Koyu kadar olmasa da tehlikeli bir yoldu. Tam sezonunda yapmasalarmış bunu iyiymiş.

Ama ben de az saf değilim. Neyse, geçiniz.

Hayıtbükü'nde Konaklama:

Hayıtbükü'nde sahil boyunca sıralanmış pansiyonlar mevcut. Biz ise konaklamamızı bükün Ovabükü tarafındaki ucunda yer alan, denize 100 metre mesafedeki Altun Pansiyon - Elly's Home'da yaptık. Ve diyorum ki siz de Hayıtbükü'ne giderseniz burada gönül rahatlığı ile konaklayabilirsiniz. Mis gibi, tertemiz, zevkli döşenmiş odalar bir yana sahibi Kazım Bey'in inceliği ve hoşsohbeti bir yana.

Rezervasyon sistemlerindeki bir karışıklıktan dolayı ilk gecemizde farklı bir odada kalmak zorunda olduğumuz için bu karışıklığı ilk gecenin akşam yemeğini ikram ederek telafi etmesi gerçekten hoş bir davranıştı.

Ayrıca aşağıdaki foto da bence ne demek istediğim konusunda önemli bir fikir veriyor:


Benim gibi 10 numara bir insana 10 numaralı odanın tahsis edilmesi tesadüf müydü peki? Bence hayır.


Hayıtbükü'nde Deniz:

Hayıtbükü küçücük bir koy. Bir uçtan diğer uca 500 metre falandır herhalde. Sahilde yan yana sıralanmış pansiyonlar, kafeler ve restoranlar, arada bir yol ve deniz. Maalesef bu küçücük koya bir dalgakıran yapılmış ve dip çöple dolmaya başlamış bile. Bir kaç seneye o denizin hali nice olur merak etmemek mümkün değil.

Zaten koyun dalgakıran tarafındaki kısımda deniz berraklığını yitirmeye başlamış bile. Diğer uç deniz açısından daha daha iyi. Şnorkel yapanlar için maalesef denizde ilginç şeyler yok. Kızılbük'e kadar denizden fethettim lakin dip fazlasıyla kurak.

Suya gelecek olursak, bana göre soğuk. Sıcak deniz takıntımı bilmeyen kaldı mı bilmiyorum ama ah Kemer, vah Kemer diye hayıflanıp durdum burada olduğumuz süre boyunca.

Hayıtbükü'nde Yeme İçme:

Yeme içme konusunda biz akşam yemeklerimizi konakladığımız pansiyonda ekstra olarak yemeyi tercih ettik. Ağaçlar ve çiçeklerle dolu yeşil bir bahçede çorba, üç çeşit zeytinyağlı, salata, meyve/tatlı ve ızgara et/balık/kebaptan oluşan menü hem lezzet hem fiyat açısından oldukça tatmin ediciydi. (Bu menünün fiyatı kişi başı 40 tl).

Zaten bir akşam kumsala konan masaların cazibesine kapılarak gittiğimiz restorandaki yemeklerin lezzetinden sonra ne kadar doğru karar verdiğimizi de görmüş olduk.

Kumsaldaki masalar tam da dolunay akşamı muhteşem bir manzara sunsa da yemeklerin lezzeti için aynısını söylemek güç:



Öğlenleri ise sahil boyunca sıralanmış restoran/kafelerden dilediğinizi deneyebilirsiniz. Biz Berke Kafe'nin gözlemeleri ile Serenity Restoran'ın mantısına bayıldık. Ben bir de Berke Kafe'nin menüsüne bayıldım. "Observation" yemeden dönmeyin sakın.



Sabah kahvelerimizi ise Pepper Restoran'da içtik. Restoranın zarif sahibesi hanımefendinin kahvesi ve sunumundan da oldukça memnun kaldık.

Özetle biz Hayıtbükü'nü oldukça beğendik. Sessizliği, sakinliği güzel. Umarım denizdeki dalgakırana da denizi mahvetmesine izin vermeden bir çözüm bulunur, yoksa çok yazık olur.

4 Eylül 2016 Pazar

Fethiye

Tammm 24 günlük aradan sonra hoşgeldim! Yine kimsecikler meraklanıp sormasa da söyleyeyim, bu sürenin 16 gününü nefis bir tatilde yedim. Kalan günlerin bir kısmı en az tatil kadar macera dolu, hareketli geçti.

Ve sonuç: kürkçü dükkanına döndüm, hoşbuldum!

Bu seneki tatil programımız Fethiye, Datça - Hayıtbükü, Samos ve elbette Altınova'da puf diye geldi geçti. Her tatilde olduğu gibi gözümü kırptım, yola çıkmışız, gözümü açtım geri dönmüşüz hızında.

İlk durağımız Fethiye. Ama yolda Akyaka'da Azmak Nehri yanında kahvaltı molası vermeden olur mu? Olmaz. Azmak'ın buz gibi sularına sadece ayaklarımızı sokabildik, o da 30 saniyeyi bile bulmadı.

Görüntü çok etkileyici olsa da ben soğuk suya karşı hep mesafeliyimdir, bırak yüzmeyi, soğuk suyu içemem bile. O yüzden Azmak'ı uzaktan sevmek benim için en güzeli.

Ama suya uzak duracağız diye kraliçeliğimizi ilan etmeyelim mi? Taht buldum mu kaçırmam, kurulurum. Alem buysa kral benim cicim:

Akyaka'da karnımızı doyurduktan sonra istikamet Fethiye, yola devam. Fethiye konaklamamızı Ovacık'taki Orka Club Villa'larında yaptık. İki aile olarak iki katlı ve üç yatak odalı villada çok rahat ettik. Üstelik kapımızın önü havuz:


Ayrıca oteldeki yemekler de oldukça lezizdi, ben çok beğendim. Yalnız bir eksik vardı, Ovacık'ta olması sebebiyle otelin denize uzak olması. Yaz tatili yaparken konakladığın otelden yürüyerek denize ulaşabilmen lazım. Benim düsturum budur.

3 gece konakladığımız Fethiye'de bir günümüzü Kabak Koyu'na bir günümüzü de tekne turuna ayırdık. Bu tatilden aldığım en önemli ders ise şu: canını seven Kabak Koyu'na kara yoluyla gitmesin.

"Yol bozuk, çok kötü" demek hafif kalır zira bir noktadan sonra yol yok. Şaka değil, gerçekten yol yok. Kendi aracınızı bıraktığınız bir noktadan sonra çalışan minibüslerle aşağı inmeniz gerekiyor. Mesafe ne kadardır tahmin edemeyeceğim ancak bir taraf dağ, bir taraf uçurum. Arada bir patika bile olmayan şeyden o minibüsler aşağı-yukarı sefer yapıyor.

Yemin ediyorum aşağı inerken hoplamaktan bütün iç organlarım yer değiştirdi. Eğer yukarı çıkarken de aynı şekilde hoplamasaydık şu anda midem sırtımda, kalbim karnımda, bağırsaklarım boğazımda olacaktı.

Tamam Kabak Koyu'nun denizi güzel. Yani herkese güzel gelir mi bilmiyorum ama ben derin ve dalgalı deniz severim, ortam da doğal ama ulaşımı tehlikesiz aynı güzellikte başka bir sürü koylar var, gördüm. Deniz yoluyla gitmeyeceksem bir daha Kabak Koyu'na gitmesem de olur. Ben canımı sokakta bulmadım.

Tekne turumuz içinse kendimi tebrik etmek istiyorum. Ben kalabalık, gürültü ve hijyen nedenleriyle tekne turlarından hoşlanmam. Ama Fetihye'de bu konuda oldukça şanslıydık. 20 kişilik, bangır bangır müziğin olmadığı ve de leziz yemeklerin sunulduğu Popeye Teknesi ve Ramazan Kaptan ve miço Cameron yani bizim Kamuran'la çıktığımız On İki Adalar Turu'ndan fazlasıyla memnun kaldık. Çok güzel koylarda yüzdük, güzel bir yemek yedik. Döndüğümüzde sinirleri alınmış et, kılçığı temizlenmiş balık gibiydim.

Yalnııııııız Fetihye'nin içi berbat. Sabah gittiğimizde otopark bulamadık, İstanbul'u aratmayan bir trafik de cabası. Eğer Fetihye'den tekneyle çıkacaksanız ve Fethiye'nin içinde değilseniz ya bir taksi tutun ya dolmuşa binin ama aman diyeyim araçla Fethiye'nin içine araçla gitmeyin. Pişman olursunuz.

Fethiye'deki üç günümüzün ardından istikamet Datça - Hayıtbükü.