23 Şubat 2017 Perşembe

Remzi Ünal

Sizi Remzi Ünal'la tanıştırmak isterim.

"Şu Hava Kuvvetleri'nden müstafi, THY'den kovulma, kendisine saygısı olan hiçbir frequent flyer' ın adını dahi duymadığı sekizinci sınıf charter şirketlerinde bile tutunamayan, şu sıralar sayenizde MS Flight Simulator'un Cessna'sına elini sürmekten aciz eski pilot, ex kaptan, nevzuhur özel dedektif Remzi Ünal"

Ben yeni tanıştım, çok da memnun oldum, lakin 1999 yılından beri aklım neredeymiş?!?!? İnsan gerçekten hayret ediyor!

Yine de halime şükür ki, sonunda tanıştım. Ya şu fani ömrümü kendisinden bihaber tamamlasaydım. Vallahi çok üzülür, kendime küserdim.

Remzi Ünal; eski reklamcı, yazar ve akademisyen Celil Oker'in nev-i şahsına münhasır, 7 romanına kahramanlık yapmış, sigarayı içmeyip yiyen, su yerine kahve tüketen, aklı fıldır fıldır dönen özel dedektifi.

Ben ise kardeşimin hediye ettiği Son Ceset ve Bir Şapka Bir Tabanca kitapları vesilesiyle tanıştım kendisiyle. Bir defa daha söylüyorum, çok memnun oldum.


Okuduğum iki kitapta da, çözülmesi gereken cinayetlerin yanı sıra, dedektifimizin içine çekilmek istendiği tuzaklar da "ay neler oluyor acaba" diye merak seviyesini yükseltiyor. Katillerin kimliği hikayelerin sonuna kadar gizemini korurken, motivasyonlarının tahmin edilemezliği de heyecana heyecan katıyor.

Hikayenin heyecanına, yazarın dilinin sürükleyiciliği de eklenince kitaplar su gibi kolay okunuyor. Diyaloglar gerçekçi, tasvirler akıcı.

Gönüllere taht kurmuş Başkomser Nevzat'ın yanında Özel Dedektif Remzi Ünal'a da yerini ayırdım. Tiz zamanda diğer beş hikayesini de okuyacağım. Bir solukta biteceğine eminim. Siz de okuyun.

Bu arada kardeşe de özel teşekkür. Bana öğrettiği bir çok şeye ek olarak Remzi Ünal'ı da tanıştırdığı için.

20 Şubat 2017 Pazartesi

Oldu işte gerçek oldu bim bam bom!


Ömür geçiyor, benim ölmeden önce yapılacaklar listem azalacağına gün geçtikçe çoğalıyor. Bu listenin büyümesi iyi mi kötü mü bilemedim. Hiç bir şey yapmaya fırsat bulamama ile her gün yeni şeyler merak edip denemek isteme arasında gidip gelme durumu.

Neyse, benim listeye dönelim. Uzuuuun listemde stadyum konseri vermek gibi fantastik şeylerden kuzey ışıklarını görmek gibi daha az fantastik şeylere kadar geniş bir yelpaze var. Artık Allah ömür verdiği kadar çabalayacağım.

Listedeki maddelerden biri de Dany Brillant'dı. 20 yıllık bir hayal.

Üniversitede seçmeli Fransızca dersi alıyordum. Hocamız da yeni mezun, gencecik, şeker mi şeker bir hanım. Beni Dany ile o tanıştırdı. Ben de tanıştığıma çok memnun oldum. Ondan sonra başladım arkadaşlarıma baskı yapmaya: "bir gün beni çok mutlu etmek isterseniz Dany konserine bilet alın; konser de yazın, açık havada, çimenlerin üstünde olsun, ben de elimde içeceğimle hem dans edeyim hem konser dinleyeyim"

Kimse dinledi mi? Tabii ki de hayır!

Amaaaa beyim yine yaptı yapacağını. Dany'nin geçtiğimiz hafta sonundaki konserine bilet almasın mı? Alsın!


Tamam konser açık havada ve yazın değildi, belki sahnenin dibinde de değildik, ama bu benim yaklaşık iki saat boyunca Dany şarkıları eşliğinde kendimden geçmeme engel oldu mu? Tabii ki de hayır.

sahnenin dibinde olmasak da olaya tamamen hakimdik
Dünya gözüyle Dany'i sahnede gördüm, dilim döndüğünce şarkılarına eşlik ettim, hayaller kurdum. Daha ne olsun. Bayıldım. Bundan sonra bana kısaca Mesude diyebilirsiniz.

Şarkılarını zaten çok severdim, sahnesine bayıldım Dany'nin. Enerjisi çok yüksek, sahneye çok yakışıyor. Dans da ediyor, seyircinin arasına da karışıyor. Arada eğlenceli hikayeler de anlatıyor. Ve canlı şarkı söyleme performansı albüm kaydı kadar iyi. Dedim ya bayıldım diye, boşuna değil.

Listeden bir maddeyi daha sildiğime göre, sıra kalan 982 maddede.

5 Şubat 2017 Pazar

Aranıyor: Parfüm

Koku olayını çok önemsiyorum. Çok kişisel bir şey. Zırt pırt parfüm değiştirmem, değiştiren insanları da anlamam. Birisine hediye bakarken, asla parfüm düşünmem. Çünkü bence bir insanın kokusu onun imzasıdır.

Yani benim kokum imzamdı. Tam 11 senedir aynı parfümü kullanıyordum. Hem de çok severek. Bir kaç sene önce parfümüm bitip de yenileme zamanı gelince, her bir yeri arayıp tarayıp bulamamıştım ama bir kaç hafta sonra tekrardan raflarda görünce geçici bir gümrük problemi oldu zaar dediydim.

Aaaah ah, demeyeydim keşke, stok yapaydım. Yine parfümüm bitti ve yine hiç bir yerde bulamıyorum. Yurt dışına gidenlere sipariş falan verdim ama oralarda da bulunamadı. Yurt dışında kozmetik satışı yapan sitelerde buldum, oralardan halletmeye çalışacağım, ya da bu ay sonunda bir yurt dışı seyahat planlıyorum, oralara bakacağım. Ama üretimden kalktıysa eğer yeminle zalımsın kader.

Şimdilik aklımca, benim parfümüm benzeri bir parfüm kullanmaya başladım. Ama nasıl yaptım da kendi parfümüm benzeri diye bu parfümü aldım kendime inanamıyorum. Alışveriş sırasında çok çeşit kokladığımdan içindeki alkol kafa yaptı herhalde. Başka açıklama bulamıyorum cidden.

Geçtiğimiz hafta sonu, beyimle evdeyiz, tatil planı için pc başında otel seçmeye çalışıyoruz. Aynı anda ekrana eğildik, ben hemen snıf snıf, ikimize de ait olmayan bir koku tespit ettim. Hemmen beyimi sorguya çekmeye başladım, yeni parfüm mü aldın, kolonya mı sürdün, ıslak mendil mi kullandın. Yok, yok. Ama ne zaman ekrana eğilsem, koku buram buram burnumda.

Çözemedim mevzuyu, ama kokunun kaynağının ben olmadığıma yüzde yüz de eminim.

Derken ertesi gün oldu, dışarı çıkacağız. Giyindim, parfüm sıktım. Ta ta ta taaaammm. Tanıdık bir koku: bir gün önce kaynağını bulamadığım meşum koku.

Bir insan kendine bu kadar mı yabancılaşır! Yuh!

Acilen kendi, öz parfümümü istiyorum! Jil Sander Sport for Women. Bir yerde gören olursa acilen bana haber versin!

2 Şubat 2017 Perşembe

Hovardanın Sonu

Ne demiştik: şu hayatta neyi bildiğin değil, kimi tanıdığın önemli.

İşte bu yüzden çeşitlilik açısından zengin bir arkadaş çevresine sahip olmak gibisi yok.

Ben isterim ki mesela her meslekten arkadaşım olsun. Derdim beleşçilik değil. Hani doktor arkadaşınla tek buluşmada hem sosyalleşme hem tedaviyi aradan çıkartmak cazip gelse de, ben daha çok merak ettiğim şeyleri tartışmak, sormak, öğrenmek amacıylan şaapıyorum.

Mesela, hiç avukat arkadaşım yok. Ama avukatlık mesleği konusunda merak ettiğim bir sürü şey var. Sırf bu merakımı gidermek için avukat tutamayacağıma göre kesinlikle avukat bir arkadaşa ihtiyacım var.

Arkadaş olmak istediğim bir başka meslek grubu ise trafik polisliği. Bizim eve gelen yolda pis bir kavşak gibi bir şey var ve buradaki geçiş üstünlüğü konusunda kafam karışık. Haksız yere millete atarlanmış olmamak için kavşakta beni sıkıştıran araçlara henüz sesimi çıkarmıyorum ama korkarım sonunda kafam bozulacak, ya herro ya merro diye kavşağa dalıp bir trafik polisi ile tanışmayı becereceğim. Bu maceranın sonunda kendisiyle arkadaş olur muyuz bilemem tabi ama en azından geçiş üstünlüğü konusu benim için açıklığa kavuşacak.

Trafik polisliği konusunda aydınlanmak istediğim bir de selektör konusu var. Bu konuda da kafam çok karışık. Galiba benim trafik polisi arkadaşı yerine profesyonel trafik polisi danışmanlığına ihtiyacım var yaaa!

Neyse, avukat ya da trafik polisi arkadaşım olmayabilir ama ben de bir saksı değilim. Benim de çeşit çeşit arkadaşım var. Ve sıkı durun: bir tanesi opera sanatçısı!

Türkiye'de kaç tane opera sanatçısı var bilmiyorum, ama bir tanesi benim arkadaşım. Hem de yurt dışında sahne alıp, başrollere çıkan bir sanatçı. Hahayyytt, siz beni ne sandınız! Allah bana sanat yeteneği vermemiş ama arkadaşlık kurma yeteneği vermiş işte.

Geçtiğimiz hafta sonu bu arkadaşımı sahnede izlemek üzere operaya gittim. İtiraf ediyorum, hayatımda gittiğim ikinci operaydı. İlk seferi üniversiteyi ilk kazandığım yıl, bu opera da nasıl bir şeymiş acaba diye meraktan gittiğim Madam Butterfly'dı.

20 yılda bir daha gitmediğime göre, itiraflar bitmedi elbet. İlk tecrübemin yarısından fazlasını, "Allahım lütfen midemden gelen gurultuları kimse duymasın" diye dua ederek geçirmiştim. Açlığın ne kadar etkisi var bilmiyorum ama üzülerek söylüyorum ki pek zevk almamıştım.

İkinci tecrübem ise Igor Stravinsky'nin üç perdelik Hovardanın Sonu oldu. Yine üzülerek söylüyorum ki, benim cephemde değişen pek bir şey yok. Hem de bu sefer açlık konusunda önlemimi de almış olmama rağmen. Tamam bu yazdıklarım övünülecek şeyler değil ama benim bu konudaki zevkim gelişmemiş işte.

Benim zevkimi bir yana bırakacak olursak ve sanat eleştirmeni olmadığım gerçeğini de aklımızda tutarsak diyebilirim ki eğer sanatın bu dalına ilgi duyuyorsanız ya da merak ediyorsanız Hovardanın Sonunu kesinlikle izleyin. Prodüksiyon gerçekten başarılı. Sanatçıların her biri her türlü övgüyü hak ediyor. Kostümler muhteşem. Verilen emek ne kadar takdir edilse az.