2 Şubat 2017 Perşembe

Hovardanın Sonu

Ne demiştik: şu hayatta neyi bildiğin değil, kimi tanıdığın önemli.

İşte bu yüzden çeşitlilik açısından zengin bir arkadaş çevresine sahip olmak gibisi yok.

Ben isterim ki mesela her meslekten arkadaşım olsun. Derdim beleşçilik değil. Hani doktor arkadaşınla tek buluşmada hem sosyalleşme hem tedaviyi aradan çıkartmak cazip gelse de, ben daha çok merak ettiğim şeyleri tartışmak, sormak, öğrenmek amacıylan şaapıyorum.

Mesela, hiç avukat arkadaşım yok. Ama avukatlık mesleği konusunda merak ettiğim bir sürü şey var. Sırf bu merakımı gidermek için avukat tutamayacağıma göre kesinlikle avukat bir arkadaşa ihtiyacım var.

Arkadaş olmak istediğim bir başka meslek grubu ise trafik polisliği. Bizim eve gelen yolda pis bir kavşak gibi bir şey var ve buradaki geçiş üstünlüğü konusunda kafam karışık. Haksız yere millete atarlanmış olmamak için kavşakta beni sıkıştıran araçlara henüz sesimi çıkarmıyorum ama korkarım sonunda kafam bozulacak, ya herro ya merro diye kavşağa dalıp bir trafik polisi ile tanışmayı becereceğim. Bu maceranın sonunda kendisiyle arkadaş olur muyuz bilemem tabi ama en azından geçiş üstünlüğü konusu benim için açıklığa kavuşacak.

Trafik polisliği konusunda aydınlanmak istediğim bir de selektör konusu var. Bu konuda da kafam çok karışık. Galiba benim trafik polisi arkadaşı yerine profesyonel trafik polisi danışmanlığına ihtiyacım var yaaa!

Neyse, avukat ya da trafik polisi arkadaşım olmayabilir ama ben de bir saksı değilim. Benim de çeşit çeşit arkadaşım var. Ve sıkı durun: bir tanesi opera sanatçısı!

Türkiye'de kaç tane opera sanatçısı var bilmiyorum, ama bir tanesi benim arkadaşım. Hem de yurt dışında sahne alıp, başrollere çıkan bir sanatçı. Hahayyytt, siz beni ne sandınız! Allah bana sanat yeteneği vermemiş ama arkadaşlık kurma yeteneği vermiş işte.

Geçtiğimiz hafta sonu bu arkadaşımı sahnede izlemek üzere operaya gittim. İtiraf ediyorum, hayatımda gittiğim ikinci operaydı. İlk seferi üniversiteyi ilk kazandığım yıl, bu opera da nasıl bir şeymiş acaba diye meraktan gittiğim Madam Butterfly'dı.

20 yılda bir daha gitmediğime göre, itiraflar bitmedi elbet. İlk tecrübemin yarısından fazlasını, "Allahım lütfen midemden gelen gurultuları kimse duymasın" diye dua ederek geçirmiştim. Açlığın ne kadar etkisi var bilmiyorum ama üzülerek söylüyorum ki pek zevk almamıştım.

İkinci tecrübem ise Igor Stravinsky'nin üç perdelik Hovardanın Sonu oldu. Yine üzülerek söylüyorum ki, benim cephemde değişen pek bir şey yok. Hem de bu sefer açlık konusunda önlemimi de almış olmama rağmen. Tamam bu yazdıklarım övünülecek şeyler değil ama benim bu konudaki zevkim gelişmemiş işte.

Benim zevkimi bir yana bırakacak olursak ve sanat eleştirmeni olmadığım gerçeğini de aklımızda tutarsak diyebilirim ki eğer sanatın bu dalına ilgi duyuyorsanız ya da merak ediyorsanız Hovardanın Sonunu kesinlikle izleyin. Prodüksiyon gerçekten başarılı. Sanatçıların her biri her türlü övgüyü hak ediyor. Kostümler muhteşem. Verilen emek ne kadar takdir edilse az.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder