20 Kasım 2016 Pazar

12. Gece

Shakespeare'in aslında Şekspir olmadığını okuduğumdan beri ne zaman adı geçse bende bir şüpheler, bir tereddütler... 12. Gece oyununa giderken de aynı soru işaretleri. Aman dedim, sonra, Şekspir veya diil, 12. Gece 12. Gece'dir.

Duyan da beni bir Şekspir metnini ilk satırından ayırt edebilecek bir uzman sanar. Ama ne yaparsın işte, bir şeyi öğrenmenin laneti.

İBŞT'nin Ümraniye Sahnesi'nde izlediğim ikinci oyun oldu bu ve bence akustik problemini tescillemiş oldum. Yine bazı replikleri hiç duyamadım.

Bir yanlışlıklar komedyası olan oyunun konusu özetle, aşkı uğruna erkek kılığına giren Viola'ya aşık olan Olivia, Olivia'ya aşık olan Orsino, Viola'nın öldü sanılan ikiz erkek kardeşi Sebastian'ın ortaya çıkması ve tüm bu karmaşanın sebep olduğu olaylar.

Adı üstünde yanlışlıklar komedyası. Aslında benim pek sevdiğim bir tür değildir. Ama Bennu Yıldırımlar, Levend Öktem, Özge Özder gibi usta oyuncuları kanlı canlı sahnede izlemek için oyunu görmek istedim. Çok da iyi yapmışım. Viola/Sebastian'ı canlandıran ve şu anda Vatanım Sensin dizisinde Veronika karakterine hayat veren Sena Kara Tutumluer'in performansı ise ayrı bir övgü ve de alkışı hak ediyor.

Kostüm, dekor ve müzikler açısından bakıldığında oyun modern bir Şekspir yorumu olmuş. Oyun boyunca sahnede olan canlı müzik orkestrasını, çaldıkları müzikleri ve de oyuncuların şarkı söyleme performanslarını çok çok beğendim. Öte yandan dekor için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Sahnede çok kalabalık bir dekor vardı, video çekimleri, şeffaf toplar, şeffaf tablolar, aynalar... hepsi bir arada yorucu idi. (Oyunla hiç ilgisi yok ama o şeffaf toplardan bir tane bulursam içine girip yuvarlanmayı çok isterim.)

Kostümler güzeldi. Ama en güzeli Özge Özder'in şapkası ve pelerinli ceketi idi. Hem çok güzeldi hem de çok yakışmıştı.

Bir oyuna, filme gittikten sonra orasını sevdim, burasını sevmedim diye atıp tutması kolay. Yazdıklarıma çok da itimat etmeyin. Son tahlilde sahnede emek verilmiş, özen gösterilmiş alın teri izliyorsunuz. Gidin kendiniz görün.

Bir de özellikle tiyatro için, nasılsa fiyatı uygun diye gitmeyeceğiniz oyunlara bilet alıp gerçekten gitmek isteyenlere mani olmayın. Mesela bu oyuna, internetten baksanız bilet bulamazsınız ama salonda bir sürü boş koltuk vardı. Yapmayın, etmeyin.


13 Kasım 2016 Pazar

Fehim Paşa Konağı

Turgut Özakman'ın kaleme aldığı hem de vakti zamanında ödül kazandığı Fehim Paşa Konağı'nı izledik geçtiğimiz haftalarda. Ne de iyi ettik. 2,5 saat boyunca yüzümüz güldü, kulağımızın pası silindi.

1908 yılında, 2. Meşrutiyetin ilanından hemen önce geçen hikayede, eski kabadayılardan Rasim Baba oğlunun da kendisi gibi namlı bir kabadayı olmasını arzu eder. Eder etmesine de her şey her zaman istediğimiz gibi olmaz. Rasim Baba'nın da istediği olmaz. Gölge oyununa meraklı oğlu, konağa kabadayı yerine, hanımları eğlendirmek üzere gölge oyuncusu olarak alınır. Bir de üstüne paşanın kızına aşık olmasın mı?

Bir taraftan da Rasim Paşa'nın da içinde bulunduğu iktidar savaşları, meşrutiyetin ilanı öncesindeki siyasi karışıklıklarla dolu olaylar dizisi. Bu olayların sonunda bir de Rasim Baba'nın oğlu Yusuf bir halk kahramanı, bir hürriyet kahramanına dönüşüyor.

Bunların hepsi bir araya gelince, kahkahalar salondan taştı adeta. Bir de oyunun metni kadar başarılı fıkır fıkır sanat müziği parçaları eklenince keyifler tavan yaptı.

Ben yönetmenin oyunu sahneye koyma şeklini de çok sevdim. Tüm oyuncular, sahnede bir arabada fasıl heyeti gibi oturuyor, sırası gelen yine sahnedeki kostümlerden kendisine ait olanı giyerek oyuna katılıyor. Bu da oyuna ayrı bir dinamizm katıyor.


Oyuncuların kostümleri de ayrı bir alkışı hak ediyordu. Ama ben en çok dekor kullanımını sevdim. Özellikle Rasim Baba'nın kahvesinde geçen sahnelerde yukarıdan inen dev cezve, konağın hareminde geçen sahnelerde yine tavandan inen dev tüllü kadın başlığı fikrine bayıldım.

Her şey çok güzeldi ancak başrol oyuncularından Fehim Paşa ve Deli Suat Paşa'yı oynayan Selçuk Soğukçay'ın konsantrasyonu oldukça bozuktu. Repliğin unutulması ya da gülme krizine girdiği için söylenemeyen repliklerin birden fazla tekrarlanması beni şaşırttı. O kadar profesyonel bir oyuncunun bir kaç defa aynı problemi yaşamasının o güne özgü bir aksaklık olduğunu düşünüyorum.

Oyunu Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi'nde izledik. Daha önce bu salonda oyun izlememiştim. Koltukları konforlu, havalandırması iyi, ferah bir salon. Üstelik önündeki caddede park yerleri var. İspark ama olsun. Hiç yer bulamamaktan iyidir.

Keyifli bir iki buçuk saat geçirmek istiyorsanız bu oyunu izlemenizi tavsiye ediyorum. Artık bahtınıza hangi salon çıkarsa...

1 Kasım 2016 Salı

Sitelendim

Ay övünmek gibi olmasın ama beyim hiç bir şeyciğimi eksik etmez. Bugün isterim yarın alır. İstemem yine alır.

En son sen tut bana site al! Yatlar, katlar, tek taşlar fazlasıyla banal. Gerçi bana Harry Potter'ın son kitabı ile sürpriz yapma fırsatını kaçırdığına içlendi ama kendisi de bana koca bir site almış!

Site diyorum!

www.cokparlakfikirler.com artık benim!

Ben daha da havalı olsun diye aldı dedim ama öğrendiğime göre domain adları teknik olarak satın alınamıyormuş, en az bir yıl olmak üzere kiralanabiliyormuş. Maksimum süreyi bilmiyorum.

İşte beycağzım, cancağzım da cokparlakfikirler.com'u benim adıma kiralamış. Sağ olsun, var olsun.

Buraya kadar her şey çok güzel. Ama şöyle bir ufak problem var. Ben site nasıl yapılır bilmiyorum. Biraz okuyayayım araştırayım dedim amaniiiin hiç bir şey anlamadım. Bir sürü teknik terimler, kısaltmalar, neler neler.

Ne yapacağım hiç bilmiyorum. O kadar da zor bir şey değildir herhalde. Ücret karşılığı yaptırabildiğini biliyorum elbet. Ama güvenilir olması gerek. Biraz okur, araştırır, çözmeye çalışırım, baktım olmadı blogger üzerinden buluşmaya devam ederiz.

Ayyy siten mi var derdin var valla!