30 Nisan 2016 Cumartesi

Bologna'da Gezme

Karnımızı da doyurduktan sonra Bologna'yı keşfetmeye hazırız artık.

Cumartesi akşam üzeri 5 gibi vardığım Bologna'da önümde günün geri kalanı ve pazar günü vardı. Ben de önceliğimi müze gezmek yerine şehri keşfetmeye verdim.

Cumartesi günü yağmurlu bir havayla karşıladı Bologna beni:

 Olsun, portico'lar şehrinde yağmur, kar vız gelir tırıs geçer:


Bütün şehri dolaşan bu kemerlerin altında siz de hiç ıslanmadan bütün şehri  dolaşabilirsiniz.

Ben de otelden çıkıp attım kendimi portico'ların altına, soluğu şehrin en büyük meydanı Piazza Maggiore'de aldım. Cumartesi günü kısıtlı zamanımda kısa bir keşif yaptıktan sonra pazar günü www.routeyou.com adresinden aldığım "Bologna Introduction Walk" rotam bir elimde, internetten indirdiğim Bologna Tourist Guide diğer elimde başladım yürümeye.

Piazza Maggiore'nin altını üstüne getirmekle yetinmedim bütün önemli bazilikaları, meydanları bir bir teftiş ettim. Montagnola Parkı'nda oturup keyif yaptım. Yetmedi tam 500 basamak tırmanıp Assinelli Kulesi'ne tırmandım. Kırmızı Bologna'ya yukarıdan baktım:

Şimdi size eğlenceli bir sır vereceğim. Ama bu sırrın eğlencesini tatmak için en az iki kişi olmanız gerekiyor.

Piazza Maggiore'ye Neptün Çeşmesi'nin bulunduğu taraftan giriş yaptığınızda solunuzda kalan Palazzo del Podesta ve Palazzo Re Enzo'nun altına girin. Dört köşesinde sütunlar olan küçük avlu gibi bir yere geleceksiniz.

Doğru yere geldiğinizi anlamak için kafanızı kaldırıp yukarı bakın, dört sütunun üzerinde dört heykel görüyorsanız doğru yerdesiniz. Bunlar Bologna'nın koruyu azizleriymiş: San Petronio, San Francesco, San Domenico ve San Procolo.

Heykellerle işiniz bittikten sonra biriniz bir sütuna geçip yüzünüzü dönün, diğeriniz de onun çaprazındaki sütuna geçip kulağınızı dayayın. İşte sihir karşınızda: Birinizin fısıldadığını diğeriniz karşıdan duyacak. Artık nasıl bir akustik yaptılarsa.

Ben de yoldan geçen turistlerden birinden rica ederek bunu denedim. Sonunda "seni duyabiliyorum" diye çığlık atmasaydım iyiydi ama heyecanımı kontrol edemedim işte.

Bologna'nın sürprizleri bu kadarla da bitmiyor. Yeterince yürürseniz şehirde saklanmış gizli Venedik'i keşfedebilirsiniz:


Vakti zamanında Bologna da bir kanallar şehriymiş, ancak zaman içinde bu kanallar kapatılmış. Son yıllarda bu kanalları tekrar yer üstüne çıkarmak için çalışmalar yapılıyormuş. Valla ben Tourist Guide'ın yalancısıyım ama araya araya Via Piella'daki kanalı buldum.

Ben kırmızı ve şişman Bologna'yı çok sevdim (bilmiş kısmından o kadar emin olmadığımı söylemiştim). Ne yapacaksın orada, görülecek bir şey yok diyenlere duyurulur. Portico'larına, cıvıl cıvıl Maggiore Meydanı'na, meydanda Bolero'dan Histoire d'un Amour'a enfes şarkılar çalan orkestraya, hareketli sokaklarına, tarihi yapılarına, heykellerine bayıldım.

İndirimli bilet bulur bulmaz doğru Bologna'ya gidin derim ben şahsen.

27 Nisan 2016 Çarşamba

Bologna'da Yeme İçme

Konaklama işini de hallettikten sonra sıra geldi karnımızı doyurmaya.

Gitmeden önce pek çok restoran önerisi toplamıştım internetlerden ve daha önce gidenlerden. Oldukça yüklü bir listem oldu ama elbette hepsine gidemedim. Yemeyi içmeyi ne kadar da sevsem de benim de bir kapasitem var. Üstelik de zamanım kısıtlıydı. Ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Zaten bir hafta boyunca sebze niyetine pizzanın üstündeki domatesten gayrı bir şey yemedim. Gelsin makarnalar, gitsin pizzalar.

Ben İtalya'yı sevmeyeyim de kimler sevsin!

Tamburini: Bologna'ya gidip de bolonez soslu makarna yememek olmaz. Bunun için koşa koşa Tamburini'ye gittim. Via Caprarie No 1'de yer alan Tamburini bir şarküteri. İçinde çeşit çeşit peynirler, etler ve şaraplar satılıyor. Aynı zamanda restoran bölümünde de sıcak yemekler ve şarküteri ürünleri servis ediliyor. Ben bolonez soslu tortellini ve peynir tabağını test ettim, onayladım. Bir kadeh Chianti şarabıyla mükemmel gidiyor.


Spacca Napoli: İtalya'ya geldik, pizza yemeyecek miyiz? Elbette yiyeceğiz, istikamet Via San Vitale 45/A. Öğlen saat 1 civarı gittiğimde restoranın ilk müşterisiydim, garson menüyü getirene kadar ağzına kadar doldu. 5 dakika daha geç gitsem yer bulamayacakmışım. Diyorum ya şanslı bir insanım diye, boş konuşmuyorum. Pizzaya dönelim:

Fotodan tam anlaşılmıyor olabilir, bu pizzanın boyutu devasa. Ben hepsini bitiremedim. Tek kişinin bitirmesi mümkün değil zira. Buraya iki kişi giderseniz tek pizzayı gönül rahatlığıyla paylaşabilirsiniz, doymazsanız gelin benden hesap sorun.

Pizzayı paylaşmaktan başka bir de şarap konusu var. Menüde yer alan çeşit çeşit Toskana şarapları dururken kadehte sadece Merlot servis ediliyor. Bu pizzacı tek müşterileri pek istemiyor sanırım.

Gamberini: Via Ugo Bassi 12 numarada yer alan bu kafe Bologna'nın en eski pastanesiymiş. Pastane dediğime bakmayın, kahvaltıdan öğle yemeğine, kokteyllerden şaraplara geniş bir menüsü var. Ben restoran kısmını denemedim, ancak küçük tatlılarından seçtiğim küçük bir kombinasyonu sokaklarda gezerken zevkle hüplettim.

Gelateria Gianni: Dondurma sezonunu da Bologna'da açtım çok şükür. İlk dondurmamı Via Monte Grappa 11/A'daki Gianni'den aldım. Ricotta peynirlisi. Zaten küçüklüğümden beri zinhar ricotta peyniri dışında dondurma yiyemem. Siz de yemeyin.


Cremeria Funivia: İddia ediyorum hayatımda yediğim en lezzetli dondurmaydı bu. Alice ve bitter çikolatalı çeşidini aldım. Külahın dibine önce sıvı çikolata koyup üzerine dondurma koydular. Allahım o neydi öyle, düşündükçe bir hoş oluyorum. Eğer Bologna'ya gidip buradan bir külah dondurma yemezseniz küserim. Adres Piazza Cavour 1/D. Bak muhakkak gidin, hatrım kalır yoksa.

Cremeria'daki sıra, beklemeye değer
Mercato Delle Erbe: Gündüzleri gıda ürünlerinin satıldğı bu kapalı pazarda bir çok da restoran/bar bulunuyor. Ben herhangi birini denemedim ancak otele giderken önünde geçtiğimde canlılığına hayran kaldım. Bir akşam buradaki seçeneklerden birini değerlendirebilirsiniz. Bir girişi Via Ugo Bassi üzerinde diğeri ise Via Belvedere'de. Belvedere girişi çok daha canlı.

26 Nisan 2016 Salı

Bologna'da Konaklama

1 haftalık İtalya seyahatimdeki lojistik konuları açıklığa kavuşturduktan sonra şimdi gelelim detaylara.

İlk durağımız Bologna. Bilmiş, kırmızı ve şişman Bologna.

Üniversitesinden dolayı bilmiş, çatıları ve politik geçmişinden dolayı kırmızı, yemeklerinden dolayı şişman. Ben bu bilmiş, kırmızı, şişman Bologna'yaya bayıldım!

Gerçi bilmiş kısmından o kadar emin değilim. Çift girişli muhasebe şeysini icat edip benim üniversite hayatımı azaba çeviren Luca Pacioli efendi o meşum icraatlarını Bologna Üniversite'sinde gerçekleştirmiş.

Kaç öğrencinin kanına girdin kim bilir Sinyor Pacioli, rahat uyuyor musun acaba? Kesin maliyet muhasebesinde de parmağın vardır.

o meşum üniversite

Neyse, sevimsiz şeyleri bir yana bırakıp kırmızı ve şişman Bologna'ya odaklanalım.

Havaalanından şehir merkezine gitmek için, çıkış kapısının sağ tarafından kalkan otobüsleri kullanabilirsiniz. Biletler havaalanı içindeki Tourist Information ya da dışarıdaki makinelerde satılıyor. Bir kişi 6 euro, yolculuk süresi yaklaşık 30 dakika. Bu otobüsler şehrin batısındaki Porta S. Felice'den şehre girip Via G. Marconi üzerinden tren istasyonuna kadar gidiyor.

Ben tren istasyonunun hemen karşısındaki Starhotels Excelsior'da konakladım. Oldukça büyük olan otelde odam da konforlu ve temizdi. Ama asıl güzel olan otelin mutfağının Eataly'e emanet olmasıydı. Sabah kahvaltılarında mis gibi ekmekler, kekler, reçeller enfesti. Avrupa otel kahvaltılarıyla karşılaştırıldığında ise oldukça zengin sayılabilecek bir büfesi vardı.

Otelden memnun kalmış olsam da, eğer şehri tanıyor olsaydım Via Dell'Indipendenza üzerinde veya onu kesen caddelerde ya da Piazza Maggiore'nin doğusunda, Quadrilatero Distirct denilen, çok çeşitli restoran, kafe ve barların bulunduğu bölgeyi tercih ederdim.

Yine de Starhotels Excelsior'da konaklamayı tercih ederseniz yaklaşık 10-15 dakikalık bir yürüyüş ile şehrin kalbinin attığı Piazza Magiore'ye ulaşabilirsiniz. Hem de her seferinde farklı bir rota ile şehri keşfetme fırsatı yakalayabilirsiniz.

Havaalanından otele gelip de check in işlemlerini yaptıktan sonra bavulumu odaya fırlatıp kendimi Bologna sokaklarına attım. Kurt gibi acıkmış olarak şişman Bologna'yı keşfetmeye hazır ve nazırdım.

25 Nisan 2016 Pazartesi

Geri döndüm

Tammm iki haftadır buralarda yokum ama gel gör ki kimsecikler merak edip de sormamış, gittin mi geldin mi, beğendin mi oraları diye.

Siz sormadan ben söyliim: gittim geldim, çok beğendim, yedim içtim, görgüm-bilgim-kültürüm arttı. Ve artık yazmaya başlayabilirim.

Önce lojistik konular. Herhangi bir turla gitmedim. Birikmiş puanlar sağ olsun uçak biletlerimi bedava olmasa da oldukça ucuza getirdim.

İstanbul - Bologna uçuşu ile başlayan seyahatim, İtalya'nın gelişmiş ulaşım ağı nimetlerinden faydalanarak Floransa, Pisa, San Gimignano ve Venedik ile devam etti. Ve tabii ki kürkçü dükkanına döndüm.

Bologna uçuşumun olduğu gün İtalya havayolları çalışanlarının grevi nedeniyle yaklaşık iki saat rötarla tamamlandı. Rötarla alışkınız, haklarımızı bile ezberledik. Amaaa bu grev sayesinde hayatımda ilk defa apronda yürüyüş yapmış oldum, bunu da unutmayacağım.

Uçağımız körüğe yanaşmadı, apronun ortasında durdu. Normal şartlar altında bir otobüsün gelip bizi alıp terminale götürmesini gerekirken grev nedeniyle kimse gelmedi. Biz de yolcular olarak uçaktan indik ve bir görevli önde biz arkada inci gibi dizilerek terminale kadar yürüdük. Çok uzun bir mesafe değildi ama kısa da değildi.

Hayatta yapılacaklar listemde "apronda yürümek" yoktu ama madem yaptım, hemen ekleyip üstünü de çizdim.

Bütün seyahatim süresince Bologna'da 2 gece, Floransa'da 3 gece, Venedik'te ise 2 gece kaldım. Pisa ve San Gimignano'ya Floransa'da kaldığım sürede günübirlik gittim geldim.

Belirttiğim şehirler arasında ulaşımı ise tren ve otobüslerle yaptım. İtalya'da bir çok tren var. Gitmeden önce araştırırken biraz kafam karıştı ama gidince gördüm ki gitmek istediğim her yere Tren Italia trenleri ile gidebildim. Ulaşım ücretleri ve seyahat süreleri şöyleydi:

Bologna - Floransa tren: 25 euro / yaklaşık yarım saat
Floransa - Pisa tren: 8,40 euro / yaklaşık 1 saat
Floransa - San Gimignano otobüs: 6,80 euro / yaklaşık 90 dakika
Floransa - Venedik: 49 euro / yaklaşık 2 saat

Bologna - Floransa ve Floransa - Venedik bilet ücretleri seyahate çıkmadan 1 ay kadar önce internetten baktığımda yukarıdaki fiyatlardan oldukça ucuzdu ancak ben programım netleşmediği için alamamıştım. Eğer fırsatınız varsa biletleri önceden alabilirsiniz.Bilet almak, fiyat araştırması yapmak ya da güzergah tespiti yapmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bahsettiğim bu trenler oldukça konforlu ve hızlı tren kategorisinde. Ne kadar hızlı diye merak edenler olabilir, kontrol ettim, saatte 160 km'ye çıktığını gördüm.

Bu trenlerde wifi da mevcut ancak kayıt olmak için kredi kartı bilgisi isteniyor. Söylenene göre kredi kartından 1 cent'lik sembolik bir ücret alınıyormuş. Lakin ben kayıt olmayı beceremedim. Hemen söyleyeyim problem benden kaynaklanmıyordu, teknik bir sorun.

Bu trenler için satılan biletler numaralı. Bunun anlamı şu, trene binmeden önce bileti valide etmenize gerek yok. Ancak Floransa - Pisa treninde biletler numaralı değil, bu nedenle trene binmeden önce platformdaki makineden valide etmeniz gerekiyor. Eğer etmez de kontrole denk gelirseniz hatırı sayılır bir ceza ödemeniz gerekir benden uyarması.

San Gimignano'ya ise tren yok, otobüsle gitmek gerekiyor. Ve altın değerinde bilgi geliyor: Otobüs Poggibonsi'ye giriyor ve sizin burada inip başka bir otobüse aktarma yapmanız gerekiyor. Bu bilgi neden altın değerinde?

Çünkü Poggibonsi'ye geldiğinizde hiç kimse "San Gimignano istikametine gitmekte olan sayın yolcularımızın bu durakta inerek 15 dakika sonra gelecek otobüse binmesi gerekmektedir. Yeni bilet almanıza gerek yoktur ancak Floransa'da aldığınız bileti aktarma otobüsünde okutmanız gerekmektedir." demiyor. İşin kötüsü bunu size bilet alırken de kimse söylemiyor.

Ya benim gibi internetlerde araştırıp okuyarak bu bilgiye ulaşacaksınız ya da San Gimignano'ya aldığınız biletle Siena'ya gidip belki de ceza yiyeceksiniz. Siena güzel olabilir ama ceza yemek güzel değildir.

Elbette Floransa'dan Pisa ve San Gimignano'ya gitmek için başka seçenekler de mevcut. Örneğin tur şirketleri var. Ben tercih etmedim ancak konforuna düşkün olan ya da dil problemi olan gezginler için bu turlar da iyi bir seçenek olabilir.

Bense hem cimriyim, hem kendim keşfetmeyi severim. Ulaşım da bu kadar kolay olunca kendim yollara düşmeyi tercih ettim. Gerçi bu seçimim nedeniyle Pisa'ya kadar gidip meşhur kuleyi göremeden dönecektim neredeyse. Elbette bunu da anlatacağım. Hepsi sırayla.

8 Nisan 2016 Cuma

Mamma mia!

Bir hafta buralarda yokum. Şimdiden haber vereyim de, sonra yokluğumdan endişelenip sosyal medyada infial yaratmayın.

Bir haftalık Bologna, Floransa, Venedik seyahati beni bekler.

Bol bol gezip yeni yaşımı kutlayacağım, pizzaları makarnaları hüpleteceğim, lıkır lıkır şarapları götüreceğim. Batsın diyetler, sonunu düşünen kahraman olamaz.

Dönünce de ayrıntılı gezi programımı yazacağım. Her zamanki gibi emek emek çalışılmış, kapsamlı plan hazır. Önce kendim test edip sonra da kamu yararı için yayımlayacağım.

Araştırmalarım sırasında bulduğum çok güzel bir siteyi de buradan sizlerle paylaşmak isterim: www.routeyou.com

Aslında bisiklet, trekking gibi doğa sporlarına yönelik bir site ama şehirde gezmeyi sevenler için görülmesi gereken yerleri içeren değişik uzunluklarda rotalar da var. Gitmek istediğiniz şehri yazıyorsunuz size değişik uzunluklarda, farklı kapsamlarda alternatif yürüyüş rotaları çıkartıyor.

İnterneti böyle güzel şeyler üretmek için kullanan; bilgisini, emeğini, tecrübesini paylaşan herkese binlerce teşekkür.

7 Nisan 2016 Perşembe

İlk yardım önemli

Bizim HS ile OKHOK ilk yardım kursu almaya karar vermişler.

Ben bunu duyunca bir sevin, bir sevin. Açık açık söyledim, "hemen başlayın kursa, ilk buluşmamızı siz kursu tamamladıktan sonra yapalım"

Her duruma karşı da ben hazırlıklı olamam değil mi? Biraz da hazıra konayım.

Zaten HS de şaşırdı bu duruma. Nasıl olup da bu yaşıma kadar ilk yardım dersi almamış olduğumu sordu. Neden olacak, bilmek sorumluluktur çünkü. Böyle bir sorumluluk almaya hazır hissetmiyorum kendimi.

Seneler önce ilk uçağa bindiğimde, uçaklardaki klasik anonsu yapmışlardı: "Acil çıkış kapısı önünde oturan yolcularımızın herhangi bir acil durumda uçağın tahliyesine yardımcı olması beklenmektedir. Bu sorumluluğu kabul etmeyen yolcularımızın kabin ekibine bilgi vermesini rica ederiz."

O gün çıkış kapısı önünde oturmuyordum ama eğer oturuyor olsaydım da hemen görevliyi çağırıp yerimi değiştirmesini isterdim. O günden beri de hiç bir zaman uçakta acil çıkış kapısının önüne oturmam. Bir sıra önü olur, bir sıra arkası olur ama çıkış asla olmaz.

Allah korusun, acil bir durum olsa, sorumluluk aldım diye o uçağı tahliye etmek için kendimi helak ederim, kendim tahliye olamam maazallah.

İlk yardım da bunun gibi bir şey işte. Harekete geçme sorumluluğu ayrı konu ama, bir de yaptığım ilk yardım işe yaramazsa onun vicdani sorumluluğunu taşıyabileceğimi zannetmiyorum. Hem sizi baştan uyarmıştım, acil bir durumda bana güvenmeyin, yanarsınız diye.

Zaten benim hayatta kalma planlarında görevim belli, savunma ve saldırı. İlk yardım işini de HS ve OKHOK hallediyor. Hayatta kalma olasılığımız gittikçe artıyor.

6 Nisan 2016 Çarşamba

Erkek Dünyası

Erkek dünyasında anlamadığım bir çok şey var.

Asla yol sormamaları, klozet kapakları, futbol hastalıkları gibi klasikleri zaten anlamıyorum, dünyadaki milyonlarca kadın gibi. Erkeklerin de bu konulara anlam verebildiklerini sanmıyorum ama alışmışlar işte herhalde.

Benim en az yukarıdakiler kadar merak ettiğim iki konu daha var.

Birincisi sevinç gösterileri. Eminim ki herkes çok büyük bir sevinç yaşadığında bunu dışa vurmak ister. O anda yaptığı hareketlerin anlamlı olup olmadığını fark etmez insan, zaten umrunda da olmaz.

Ama, bir söyleyin yaaa bütün erkekler sevinince horoz gibi kabarıp göğüs tokuşturmak zorunda mıdır? Nerede öğretiyorlar bunu size? Hem de bir klozet kapağını kapamayı öğrenemeyen erkeklerin hepsi nasıl oluyor da aynı şeyi, aynı şekilde yapmayı öğrenebiliyor? Mesela bir kere de hata yapıp kafa tokuşturmamayı nasıl becerebiliyorlar?

"Erkek olma" paketiyle beraber gelen bir özellik herhalde.

İkinci konu da kardeşlik meselesi. Gerçek kardeşlik özel bir şeydir. İlla biyolojik olması gerekmez, ama biyolojik olmayanın da o mertebeye gelmesi için çok yok kat etmesi gerekir.

Lakin erkek milleti beraber iki saat geçirmeyegörsün. Anında kardeşim aşağı kardeşim yukarı.Yav insaf, insanların ismi varken neden başka sıfatlarla hitap edilir ki. Hadi edeceksin illa arkadaşım de, koçum de, ciğerim de. Neden bu kardeş zorlaması. Çok samimiyetsiz buluyorum valla.

Dağılabilirsiniz.

3 Nisan 2016 Pazar

İnsan Olmak

Bir yılı aşkın bir süre önce almıştım Engin Gençtan'ın İnsan Olmak kitabını. Daha yeni okuyabildim. Hayıflanarak söylüyorum bunu, bence okumayı öğrendiğim ilk gün başlayıp her yıl düzenli olarak tekrar tekrar okumam gereken bir kitapmış.

İlk basımı 1983 yılında yapılmış kitabın ben 2002 yılındaki 26. basımını okudum. 

Kendini tanımak, insanları anlamak isteyen herkesin başucu kitabı olmalı bu kitap. Zaten ön sözde de amacı açık bir şekilde ifade edilmiş: "Bu kitap, ortalama insan davranışlarının gerisindeki dinamik güçleri meslek dışı okuyucuya tanıtmayı amaçlamakta ve yazarın otuz yıldır süregelen klinik yaşantılarının birikiminden yaptığı çıkarsamaların bir bölümünü içermektedir."

Akıcı dili sayesinde şekilsel olarak okuması kolay olsa da içerik olarak o kadar kolay değil. Okuyucu öncelikle kendiyle yüzleşmeye ve pek de hoşuna gitmeyecek şeyleri kabul etmeye hazır olmalı. Kitaba kendinizi açtıktan sonra, alabileceğiniz çok şey var.

İnsan davranışlarının ardında yatan sebepler toplumsal dinamiklerden, anne-baba-çocuk ilişkisine; öfke ve düşmanlık duygularından sorumluluk duygularına; kaygıdan, kadın-erkek ilişkilerine 12 değişik boyutta ve hepsinin birbirleriyle etkileşimleriyle ele alınmış.

Çok değerli bilgiler içeren bu kitabı satır satır, sindire sindire okumalısınız. Her sayfasından not alınacak en az bir cümle çıkıyor. Benim için bu kitapta en hatırda kalıcı cümle şu oldu: "... iyi insan, çevresine olduğu kadar kendisine karşı da iyi olan kişidir."

Yazar Engin Geçtan'ı da bu kitap vesilesiyle tanımış olmaktan çok memnun oldum. Kitabı bitirdikten sonra ne kadar değerli bir psikiyatri profesörü ve iyi bir yazar olduğunu öğrendim. Yeni kitap siparişlerime hemen kendisinin başka bir kitabını daha ekledim.

Kitap okumak gerçekten de insanın ruhunu zenginleştiriyor, dünyasını geliştiriyor.