19 Ağustos 2015 Çarşamba

Sakız Adası Sürprizleri

Sakız adası günlerimiz devam ediyor. Sizin için zor koşullar altında da olsa kafamı gördüğüm her tabelanın önünde kadraja sokmaya çalışıp fotolar çekiyorum.

Güzel sürprizlerle karşılaşıyoruz. Mesela Pirgi sokaklarında gezerken evinden çıkan bir teyze eteğine doldurduğu incirlerden elimize sıkıştırıveriyor birer tane.



Ya da Mesta' nın daracık sokaklarında ortaçağ hayalleri kurarak dolaşırken birden karşımıza çıkan palalı yeniçeriler yüzünden donup kalıveriyoruz.

Meğer Kösem Sultan çekim ekibi de Mesta' daymış.



Deniz zaten muhteşem



Şimdilik bu kadar hepsini sonra detaylıca yazacağım.

16 Ağustos 2015 Pazar

Tatil

Eveeeet aylardır hevesle, heyecanla, özlemle beklenen tatil geldi çattı. Ve maalesef bir günü bitti bile. Sayılı gün olunca her bir tanesi için tek tek skor tutuyoruz napalım.

Bu seneki tatilimiz de iki bölümden oluşuyor. Yunan dostlarımıza destek için planladığımız ilk haftamızda hedef Sakız adası. Rejim falan bitti. Gelsin ahtapotlar, kalamarlar, karidesler, saganakiler. Hepiniz benim canımsınız. Her birinize teeeek teeeek gereken ihtimamı göstereceğim.

Ayrıca Sakız adası kıyılarında ikamet eden balıklarla müşerref olmak için sabırsızlanıyorum.

Geçen seneki Midilli maceramızda "seyyah olacam" ben diye yola çıkmış plansız programsız adaya teşrif etmiştik.

Bu tecrübe bana ne öğretti? Yüksek sezonda seyyah olunmaz. Bundan kelli yarın gideceğimiz Sakiz'da arabayı, oteldi, restoranda tüm ayarlamalar tamam..

İkinci hafta içinse Ruslara nispet yaparcasına sıcak denizlere ineceğiz. Hedef Antalya. Konsept ye iç yat iç yat iç yat.

İki hafta pek sesim çıkmazsa endişelenmeyiniz. İyi olacağım.

Bu arada aşağıdaki fotoda arabamızın bagajının yol çıkarkenki hali yer alıyor. Solda görünen kırmızı çanta bana ait. Devasa boyutlardaki diğer iki bavulla beyimin.

Geleneksel olarak bildiğimiz neydi? Kadınlar seyahate çıkarken eşya olayının gözünü çıkarırlar mi? Külliyen yalan.


12 Ağustos 2015 Çarşamba

Konstantiniyye Oteli

Zülfü Livaneli'nin son romanı Konstantiniyye Oteli, bugünü ve dünüyle İstanbul'u anlatıyor.

Çok yıldızlı bir otelin açılışı için balo salonunda toplanmış, İstanbul burjuvazisini temsil eden kalbur üstü konukların hikayeleriyle, aynı otelde garson, güvenlikçi, kat hizmetlisi olarak görev yapan kalbur altı çalışanların hikayelerine bir de bu şehrin kimi binlerce yıl önce kimi daha yakın geçmişte yaşamış sakinlerinin hikayelerinin eklendiği bir İstanbul portresi.

Holding sahipleri, gazeteciler, bankacılar, fabrikatörler, gazeteciler, televizyoncular, hakimler, botokslu sosyetik hanımlar, IŞİD'çiler, tecavüzcüler, yazarlar, tersane işçileri, terör mağdurları... Aklınıza kim gelirse arz-ı endam eyliyor.

Çok karakterli, iç içe geçmiş öykülerle örülmüş roman, Zülfü Livaneli'nin akıcı anlatımı sayesinde kolayca okunuyor.

Türkiye'nin son zamanlarda yaşadığı siyasi ve toplumsal olaylar da kitapta yer almış, Livaneli'nin usta anlatımıyla. Kadın cinayetleri, Gezi olayları, Uludere, tersane kazaları, IŞİD'in kitaptaki karakterlerin hayatı üzerinden toplumsal hayata etkileri gerçekçi bir şekilde kaleme alınmış.

Günümüz karakterleri ve günümüz olaylarının yanı sıra, tarih öncesinden itibaren bu şehirde yaşayıp bu şehre gömülmüş karakterler de hikayemizi zenginleştiriyor.

Sadece karakterler değil hikayeyi zenginleştiren, kitapta yer alan göndermelerle İstanbul'un öyküsü büyüdükçe büyüyor. Yazarımız hem iyi bir müzisyen hem de o kadar iyi bir edebiyatçı olduğuna göre kitapta yer alan müzik ve edebiyat referansları da hiç şaşırtıcı değil.

Son olarak buradan OKDHOK arkadaşımın kulaklarını çınlatmak isterim. Senelerdir burun asalettir der dururdu, kendi uydurması sanırdım lakin tarihsel bir dayanağı varmış. Kitapta yer alan bir cümleyi aynen aktarıyorum: "Burun deyip geçmeyelim beyler, imparatorluk alametidir."

Merak ediyorsanız, bir zahmet kitabı okuyuverin, keyifle okuyacaksınız hem de.

9 Ağustos 2015 Pazar

Diyet cipsi

Yaklaşık 2 ay önce, arkadaşım F sayesinde acı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmış ve zayıflama seferberliği ilan etmiştim. İlk hedef -5, daha sonra da -2 kilo idi.

Geçtiğimiz cuma itibarı ile gerçekleşen -4. Basit bir matematikle ilk hedef tutmayacak, çünkü sadece bir haftam kaldı. 8 haftada 4 kilo verdiysem 1 haftada 1 kilo veremem.

Neden bir haftam kaldı? Çünkü önümüzdeki hafta itibarı ile TATİLE ÇIKIYORUZ ve tatilde zinhar diyet miyet yapamam. Olsun poroblem diil, eylülde yeniden başlarım. Bakalım tatilden + kaçla döneceğim?

Tabii ki de diyetteyiz diye yeme zevkimizden ödün verecek değiliz ama tariflerimizi de hafifleteceğiz. Mesela paketli cipsleri yiyemiyorsak kendi cipsimizi, kendi dip sosumuzu yapacağız.

Nasıl olacak o iş? Çok kolay.

Cips için ihtiyacımız bir adet kepekli lavaş, bir tatlı kaşığı zeytinyağı, iki tatlı kaşığı su, kırmızı toz biber, kekik. Baharatları, yağı ve suyu karıştırıp bir fırça yardımıyla lavaşımızın her iki tarafına sürüyoruz:

Daha sonra lavaşımızı üçgenler halinde dilimleyerek fırın tepsisine yerleştiriyoruz, parçaların iyice çıtır çıtır olmaması için dilimlerin üst üste gelmemesine dikkat ediyoruz.


Ben 200 derecede 10 dakika kadar fırınladım. Aman dikkat, ilk tepsiyi dalıp unutmuşum, hemen yandılar. Öyle bırakıp gitmeyin, ara ara gözleyin, çok kolay yanabiliyor.

Bu arada bir avokadoyu çatalla iyice ezip, yarım limon suyu, bir diş ezilmiş sarımsak ve bir tatlı kaşığı zeytinyağı ile güzelce harmanlıyoruz.

Cipslerimiz fırından çıktıktan sonra da dip sosumuza banıp banıp yiyoruz. Ben fotoda görünen lavaş dilimlerinin yarısı ve avokado sosunun  yarısını öğle yemeği olarak tükettim ve oldukça doyurucu bir öğün oldu.

Afiyet olsun!


7 Ağustos 2015 Cuma

Uzun yaşamanın sırları

Beni bilen bilir, bilmeyen de öğrensin: genel kültürümün hatırı sayılır bir kısmını Hürriyet gazetesinin hafta sonu eklerine borçluyumdur. Eğlenerek öğreniyorum. Ne güzel.

Bu haftaki Pazar ekinden de yine yeni bir şey öğrendim: Mavi Bölgeler. Dünyada yaşam süresinin en uzun olduğu beş bölgeye verilen isimmiş bu.

Bu bölgeler ise şunlarmış efendim:
  • Ikaria Adası - Yunanistan
  • Okinawa Adası - Japonya
  • Sardinya Adası - İtalya
  • Loma Linda - ABD
  • Nicoya Yarımadası - Kosta Rika
Bu beş bölgenin üçünün ada, birinin de yarımada olması dikkatlerden kaçmadı elbette.

National Geographic uzmanlarından Dan Buettner, üşenmemiş bu bölgeleri teeeeek tek gezmiş, araştırmış, 100 yaş civarında bir çok kişiyle görüşmüş ve uzun yaşayan bu insanların "yaşamlarını zenginleştiren ayrıntıları" içeren bir kitap yazmış. Yenal Bilgici de bunun haberini yapmış. İşte ben de size bundan bahsedeceğim. Tam anlamıyla dıdısının dıdısının dıdısı durumu.

Asıl konuya geçmeden önce Dan Buettner'in ne kadar zor bir iş yaşamı olduğuna dikkat çekmeden duramayacağım. Sanırım, "National Geographic uzmanı" olmanın cilvelerinden biri. Ne kadddar meşakkatli bir iş!

Konumuza dönüyorum. Haberde uzun yaşayan insanların dokuz alışkanlığına yer verilmiş. Huyum kurusun, her şeyden de kendime bir pay çıkartmazsam çatlarım. İşte durum raporu:
  1. Bu insanlar her gün, abartmamak kaydıyla, bir iki kadeh şarap içiyormuş. Ben de! Tamam her gün değil. Ama her gün bir iki kadeh haftada 14 kadehe denk geliyorsa ve bu abartmak sayılmıyorsa hiç de abartmıyorum. Üstelik medikal bir sebebim de var.
  2. Mavi Bölgeler'deki insanların hepsinin hayatında işten güçten başka amaçları varmış. Bundan da yırttık, benim de var. Hatta bir değil birden fazla, hatta şu anda birisiyle haşır neşir oluyorsunuz.
  3. Stres onların da hayatında varmış ancak kendilerini rahatlatma, ritmi düşürme yolları da varmış. Benim de böyle yollarım var ama yetersiz kaldığını düşünüyorum. Bu madde problem yaratabilir.
  4. Yeme alışkanlıkları sofradan tam doymadan kalkma, akşam ağır yememe üstüne kuruluymuş. Akşam üstünden sonra hiç bir şey yemiyorlarmış mesela. Bu madde benim için oldukça büyük bir problem teşkil edebilir çünkü ben her zaman açım; sabah, akşam üzeri, gece hiç fark etmez.
  5. Az et, çok sebze ve bakliyat yiyorlarmış. Bana uyar. Yanında makarna da olsa değmeyin keyfime.
  6. Bol bol hareket ediyorlarmış, spor salonunda spor yapmak formatından ziyade her yere yürüyerek gitmek, bahçe işleriyle uğraşmak gibi hareketler. Bahçem yok belki ama dostum benim adım sayarım var.
  7. Bu insanların arkadaş çevreleri ve aileleri iyi alışkanlıklarını destekliyormuş. Umarım bu satırları okuyanlar olarak gerekli mesajı almışsınızdır.
  8. Aile her şeyden önce geliyormuş ve hayat boyu aynı eşle beraber oluyorlarmış. Hayat boyu beraber olabilecek bir eş bulmuşsan ne güzel!
  9. Hangi inanç olduğu fark etmez ama bu insanların tamamına yakını inanç sahibiymiş ve bunu da bir cemaat içinde yaşıyormuş. Cemaat kısmı olmasa da şükürler olsun ki inançlıyım.
İşte durum bundan ibaret. Bir de bu bölgelerden birine iltica edersem, National Geographic uzmanları için kusursuz bir araştırma konusu olabilirim. Kendimi bilime adamaya hazırım!


5 Ağustos 2015 Çarşamba

Gülümseten haberler

Uğursuz, kötü günler bunlar. Televizyonda, gazetelerde hep kötü haberler. Vicdanı olan herkesin içi parçalanıyor.

Ateş düştüğü yeri yakıyor, bizler hayata devam ediyoruz. Ama hayat acı sürprizlerini kimseden esirgemiyor. Herkes kendi sınavıyla sınanıyor. Dünyadaki en yakın iki dostumdan biri işte böyle bir süreçten geçiyor.

Bu gibi durumlarda, maalesef rahatlatacak sözleri bulmakta hiç başarılı değilimdir. Bu işler HS' nin uzmanlık alanıdır. Benim elimden gelen ise yapılması gerekenleri kotarmak, dostumun hayatını kolaylaştırabilecek işleri halletmek ve sabır, metanet ve güç dilemekten ibarettir.

Bir de kendini iyi hissettirecek, azıcık gülümsemesini sağlayacak bir şeyler bulmak. Komiklik yani.

İşte aşağıda yazdıklarım da, son zamanlarda gazetelerde yer alan iç karartıcı haberlerin arasına saklanmış ve okuyanları gülümseteceğini umduğum haberler:

* Şehirlerarası otobüs yolda kayboldu: İstanbul'dan Samsun'a gitmek için hareket eden otobüs, Bayrampaşa otogarından hareket ettikten sonra şirketin Samandıra'daki tesislerinden de yolcu almak üzere Anadolu yakasına geçmiş. Fakat otobüsün şoförü Anadolu yakasında yolu karıştırınca ilk olarak Şile istikametine daha sonra Anadolu yakasında çeşitli ilçelere gitmiş ancak bir türlü Samandıra’ya ulaşamamış. Yol aramakla geçen iki saatin sonunda isyan bayrağını çeken yolcularla otobüs görevlileri birbirine girmişler ve sonrası olaylar olaylar...

* Bu haberi bugün tivıtır'da gördüm ama aslında 2011 yılında yaşanmış. Erzurum'da, otomobilinin aküsünü çalan hırsızları dövdüğü için yargılanan bir boksör beraat kararını anlamadığı için hakime ve mahkemeye okkalı bir küfür edince hapse girmiş.

* İngiltere'de 24 yaşında bir kadın karın ağrısı şikayetiyle gittiği hastaneden doğum yaparak çıkmış!

* Çin'de bir adam evinin yakınlarındaki bir tepenin cephesindeki kayaların rengi Feng Shui prensiplerine göre kötü enerji veriyor açık yeşile boyatmış. Yaklaşık 2000 metrekarelik yüzey alanına sahip kayalığı sprey boya ile boyamak için 6 kişilik bir ekip bir hafta çalışmış. 


2 Ağustos 2015 Pazar

Hayata Yolculuk

2 ay önce ilan ettiğim bisiklet hayalim DE hayata geçirilememiş procelerim rafında sessizce yerini aldı. Şimdilik. Hala gündemimden çıkmış değil. Bir gün mutlaka olacak. Hissediyorum.

Bu süreyi de boş geçirdiğim sanılmasın. İşin teori kısmıyla ilgilenip zihinsel olarak hazırlanıyorum. Bisiklete binen kişilerle sohbet edip tecrübelerini dinliyorum, İstanbul'un çeşitli lokasyonlarındaki bisiklet dükkanlarını tespit ediyorum, ara ara bisiklet fiyatlarını teftiş ediyorum.

Son olarak, zihinsel hazırlık sürecimin bir parçası olarak Hasan Söylemez'in Hayata Yolculuk kitabını okudum.

Bu kitabı tek kelimeyle özetlemem gerekse ilham verici derim. Bu da iki kelime oldu ama. İlham diyelim o zaman.

Bir gazetede çalışan Hasan Söylemez askerden döndükten sonra kalbinin derinliklerinden gelen çağrıya kayıtsız kalamıyor ve işini bırakıp beş parasız yollara düşüyor. Bisikletle. Karadeniz'den başladığı yolculuğu boyunca sekiz ayda tam 10.000 km pedal çevirerek Türkiye turu yapıyor.

İşte bu yolculuğunda yaşadıklarını kaleme aldığı kitap Hayata Yolculuk.

"Cesaret işi" dediğinizi duyar gibiyim. Sadece cesaret değil, BÜYÜK CESARET.

Herhangi bir hayali olan herkesin, bu hayalin peşinden gitmesini sağlayacak engelleri aşmaya kendini ikna etmesinin zorluğu hepimizin malumu. Bir türlü kurtulamadığımız gelecek kaygısı, bağımlılıklar, beklentiler... Endişelenmekte haksız da değiliz zira her macera mutlu sonla bitmiyor.

Ancak Hasan Söylemez'in önündeki engeller bununla sınırlı değilmiş. Çözümlenmesi gereken bazı ufak teknik detaylar da varmış. Mesela bu seyahatinden önce, çocukluk yılları dışında, herhangi bir bisiklet tecrübesi olmamış. Ayrıca hiç bisikleti de olmamış, bisiklette bir sorun olursa nasıl çözülür, patlak lastik nasıl tamir edilir hiç bir fikri yokmuş. Spor geçmişi yok, üstüne üstlük sigara içicisiymiş. Yani fiziki kondisyon da yokmuş.

Kulağa ne kadar tanıdık geliyor.

Tüm bu zorluklar yeterli gelmemiş olmalı ki bir de bu yolculuğu parasız yapmış. Gerçekten de yanına bir kuruş dahi almadan pedallara asılmış. Plan, yemek ve çadırını kuracak bir yer karşılığı ufak tefek işlerde çalışmak. Bunun sebebini de, bu maceraya aynı zamanda başka insanları tanımak için çıktığını, bunu en iyi şekilde başarmak için de başka insanlara muhtaç olması gerektiğiyle açıklamış.

Gittiği bir çok yerde karşılaştığı insanlar hiç bir karşılık beklemeksizin suyunu, ekmeğini, yemeğini, evini paylaşmış. Hatta karşılığında çalışma teklifini hakaret sayanlar bile olmuş. Ancaaak hayatta hiç bir şey öğrenmediysek de en azından öğrendiğimiz bir şey var. Nedir o? Hayat her zaman toz pembe değildir.

Her şey her zaman yolunda gitmemiş elbet. Aç kaldığı, kalacak yer bulamadığı, köpekler tarafından kovalandığı günler olmamış mı? Olmuş. Hem de bence kitapta yer verilenden çok daha fazladır.

Hele ki kitabın 147. sayfasında anlatılan Manavgatlı bir fırıncı var ki, aç olduğunu söyleyen birinden bir ekmeği esirgemiş. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.

Hasan Söylemez tüm bu engelleri bir bir aşmış ve hayalini gerçekleştirmiş. Ne mutlu ona! Şimdi bu hikaye ilham verici değil de ne.

İlham falan güzel, benim de hayallerim var elbet. Lakin kafamda da deli sorular: mesela böyle bir cesaret sergileyerek hayalini gerçekleştirmek için yola çıkan kaç kişinin kaçı başarıya ulaşmıştır. Bu konuda bir istatistik varsa bilmek isterim.

Merak ettiğim bir başka konu da hayalini gerçekleştirmeyi başaranlar sonrasında ne yapar? Her şeyi geride bırakıp en büyük hayalini gerçekleştiren bir kişiyi geri döndüğünde hem maddi hem manevi olarak nasıl bir hayat bekler? O noktadan sonra bu kişiyi ne tatmin edebilir? Ya da hayatını nasıl idame ettirebilir.

Evet ne olduğumu biliyorum: ilham verMEyici. Bir gün Hasan Söylemez ile tanışıp bu sorularımı kendisine yöneltip cevaplarını dinlemek isterim. Bu süre zarfında da kendi hayallerim için zihinsel hazırlıklarıma devam edeyim bari.