2 Ağustos 2015 Pazar

Hayata Yolculuk

2 ay önce ilan ettiğim bisiklet hayalim DE hayata geçirilememiş procelerim rafında sessizce yerini aldı. Şimdilik. Hala gündemimden çıkmış değil. Bir gün mutlaka olacak. Hissediyorum.

Bu süreyi de boş geçirdiğim sanılmasın. İşin teori kısmıyla ilgilenip zihinsel olarak hazırlanıyorum. Bisiklete binen kişilerle sohbet edip tecrübelerini dinliyorum, İstanbul'un çeşitli lokasyonlarındaki bisiklet dükkanlarını tespit ediyorum, ara ara bisiklet fiyatlarını teftiş ediyorum.

Son olarak, zihinsel hazırlık sürecimin bir parçası olarak Hasan Söylemez'in Hayata Yolculuk kitabını okudum.

Bu kitabı tek kelimeyle özetlemem gerekse ilham verici derim. Bu da iki kelime oldu ama. İlham diyelim o zaman.

Bir gazetede çalışan Hasan Söylemez askerden döndükten sonra kalbinin derinliklerinden gelen çağrıya kayıtsız kalamıyor ve işini bırakıp beş parasız yollara düşüyor. Bisikletle. Karadeniz'den başladığı yolculuğu boyunca sekiz ayda tam 10.000 km pedal çevirerek Türkiye turu yapıyor.

İşte bu yolculuğunda yaşadıklarını kaleme aldığı kitap Hayata Yolculuk.

"Cesaret işi" dediğinizi duyar gibiyim. Sadece cesaret değil, BÜYÜK CESARET.

Herhangi bir hayali olan herkesin, bu hayalin peşinden gitmesini sağlayacak engelleri aşmaya kendini ikna etmesinin zorluğu hepimizin malumu. Bir türlü kurtulamadığımız gelecek kaygısı, bağımlılıklar, beklentiler... Endişelenmekte haksız da değiliz zira her macera mutlu sonla bitmiyor.

Ancak Hasan Söylemez'in önündeki engeller bununla sınırlı değilmiş. Çözümlenmesi gereken bazı ufak teknik detaylar da varmış. Mesela bu seyahatinden önce, çocukluk yılları dışında, herhangi bir bisiklet tecrübesi olmamış. Ayrıca hiç bisikleti de olmamış, bisiklette bir sorun olursa nasıl çözülür, patlak lastik nasıl tamir edilir hiç bir fikri yokmuş. Spor geçmişi yok, üstüne üstlük sigara içicisiymiş. Yani fiziki kondisyon da yokmuş.

Kulağa ne kadar tanıdık geliyor.

Tüm bu zorluklar yeterli gelmemiş olmalı ki bir de bu yolculuğu parasız yapmış. Gerçekten de yanına bir kuruş dahi almadan pedallara asılmış. Plan, yemek ve çadırını kuracak bir yer karşılığı ufak tefek işlerde çalışmak. Bunun sebebini de, bu maceraya aynı zamanda başka insanları tanımak için çıktığını, bunu en iyi şekilde başarmak için de başka insanlara muhtaç olması gerektiğiyle açıklamış.

Gittiği bir çok yerde karşılaştığı insanlar hiç bir karşılık beklemeksizin suyunu, ekmeğini, yemeğini, evini paylaşmış. Hatta karşılığında çalışma teklifini hakaret sayanlar bile olmuş. Ancaaak hayatta hiç bir şey öğrenmediysek de en azından öğrendiğimiz bir şey var. Nedir o? Hayat her zaman toz pembe değildir.

Her şey her zaman yolunda gitmemiş elbet. Aç kaldığı, kalacak yer bulamadığı, köpekler tarafından kovalandığı günler olmamış mı? Olmuş. Hem de bence kitapta yer verilenden çok daha fazladır.

Hele ki kitabın 147. sayfasında anlatılan Manavgatlı bir fırıncı var ki, aç olduğunu söyleyen birinden bir ekmeği esirgemiş. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.

Hasan Söylemez tüm bu engelleri bir bir aşmış ve hayalini gerçekleştirmiş. Ne mutlu ona! Şimdi bu hikaye ilham verici değil de ne.

İlham falan güzel, benim de hayallerim var elbet. Lakin kafamda da deli sorular: mesela böyle bir cesaret sergileyerek hayalini gerçekleştirmek için yola çıkan kaç kişinin kaçı başarıya ulaşmıştır. Bu konuda bir istatistik varsa bilmek isterim.

Merak ettiğim bir başka konu da hayalini gerçekleştirmeyi başaranlar sonrasında ne yapar? Her şeyi geride bırakıp en büyük hayalini gerçekleştiren bir kişiyi geri döndüğünde hem maddi hem manevi olarak nasıl bir hayat bekler? O noktadan sonra bu kişiyi ne tatmin edebilir? Ya da hayatını nasıl idame ettirebilir.

Evet ne olduğumu biliyorum: ilham verMEyici. Bir gün Hasan Söylemez ile tanışıp bu sorularımı kendisine yöneltip cevaplarını dinlemek isterim. Bu süre zarfında da kendi hayallerim için zihinsel hazırlıklarıma devam edeyim bari.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder