1 Ağustos 2013 Perşembe

İtiraf ediyorum...

...bu blog ilk yazma girişimim değil.

Kimseler bilmez, orta okul yıllarımdayken bir roman yazma teşebbüsünde bulunmuştum. Okula erken başlamamdan ötürü yaş 11-12 olsa gerek. Yalnız özgüvene dikkatinizi çekmek isterim. Kompozisyon, hikaye falan değil direkman bir romanla edebiyat dünyasına dalmayı kafaya koymuştum.

Roman Asude adlı bir kız hakkında olacaktı. O yaşta, Asude ismini nereden duyduğuma dair hiç bir fikrim yok. Anlamını bile bilmiyordum ama telaffuzu hoşuma gittiği için seçtiğimi hatırlıyorum. Böyle dolu dolu söylenebilen bir isim.

Mekan, yazlık bir site; hikaye de Asude ve arkadaş grubunun yaz tatili maceraları üzerine olacaktı. Kahramanımız Asude, sarışındı. Zaten roman yazma fikrim de, ya bir yerlerde okuduğum ya da uydurduğum şu cümleden türemişti: "saçlarının her bir teli güneşten kopmuş bir ışın gibi parlamaktaydı"

Hey yavrum hey, cümleye gel. O kadar beğenmiştim ki herkesin duyması gerektiğini düşünerek roman yazmaya kalkışmıştım.

Aslında ilk başta her şey çok kolay gözükmüştü: hikayenin çatısı hazır, mekan hazır, baş kahraman hazır, yan roller belirlenmiş, e giriş cümlesi de var, daha ne olsun.

Bir heves başladım yazmaya. Ancak başladıktan sonra bir şeyi gözden kaçırdığımı fark ettim: bir romanın roman olabilmesi için giriş cümlesinden sonra da bir hayli cümleye ihtiyaç var. Hayır sorun kalan cümleleri yaratmak değildi. Sorun o kadar cümleyi yazmaktı.

'90' ların başından bahsediyorum. Bilgisayarlar ortada yok. Ortalarda bir yerlerde varsa da bizim evde yok. Evde daktilo da yok. Nasıl yazılacak peki roman? Bilek gücüyle. Yoo hemen pes etmedim, bir dosya kağıdı yazdım. Bir de şekilsel olarak güzel yazmaya çalışıyorum. Sanıyorum ki roman biter bitmez basıma gidecek, ben ne kadar güzel yazarsam matbaa da o kadar kolay basacak. Bir de kalemi ne kadar sıkı tutarsam o kadar güzel yazarım sanıyorum.

Bir dosya kağıdı -önlü arkalı- bittiğinde parmağıma giren krampı çok iyi hatırlıyorum. Benim roman yazma girişimim de böylece son buldu. Sonra zaten İpek Ongun falan girdi hayatıma, Asude'yle yollarımızı medeni bir şekilde ayırdık.

Hey gidi günler hey. Şu teknoloji biraz daha hızlı gelişmiş olaydı belki de bugün Asude'nin torunlarının hikayelerini okuyor olabilirdiniz.

4 yorum:

  1. bence asudenin maceralarını okuyalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla dun aksamdan beri beni aldi bir dusunce. Asude nerlerdedir, ne yapiyordur diye. Eger haber alirsam kesin iletirim sizlere. :)

      Sil
  2. Ben de ilkokul sonu veya ortaokul başı gibi Kemalettin Tuğcu öyküleri tadında birkaç hikaye yazmıştım. Birini çok net hatırlıyorum, tamircide çalışan tatlı küçük çocuk ve tamirhanenin sahibini görmeye gelen ve tatlı küçün çocuktan çok etkilenen iyi abi. Hatta bir hatıra defterine temize çekmiştim, hala duruyor. Defterin devamına hikaye yazmak yerine saçma sapan fıkralar, şakalar, birilerinin komik hikayelerini yazmışım ama olsun, benim de bir yazarlık deneyimim var. Bak bir ortak nokta daha. Hatıra defteri de demişken, ben benimkini hala saklıyorum, ilkokul-ortaokul yıllarında yazdırmıştım arkadaşlarıma. Senin de var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yasain ortak noktalrimiz! Ama ben hatira defterleri konusunde senin kadar duzenli olamamisim maalesef :(

      Sil