26 Ağustos 2013 Pazartesi

Geri döndüm

Tatilimizin ilk bölümünü geride bıraktık. İkinci haftadayız. Ama maalesef zaman su gibi hızlı geçiyor. İlk hafta nasıl geçti anlamadık bile. Einstein'ın izafiyet teorisine selam olsun.

İlk hafta Antalya'daydık. İşte izlenimlerim, tecrübelerim:

* Antalya' ya her gidişimde Rus'ların sıcak denizlere inme isteiğini daha iyi anlıyorum. Adamlar haklı, sıcacık deniz, oh ne güzel.

* Ecnebilerin çocuk yetiştirme tarzları ile bizim çocuk yetiştirme tarzımızın ne kadar farklı olduğunu bir kez daha yakinen gözlemleme fırsatı buldum.

* Çocuk demişken, bir kere daha ifade etmek istiyorum, insan yapabileceği kadar değil, bakabileceği kadar çocuk yapmalı. Hem gidiş hem dönüş uçağımızda çevremizdeki çocuklar bunu bir kez daha kanıtladı.

* Beyim ve ben (bu beyim lafına çok gülen insanlar olduğunu biliyorum, onlara selam olsun; öpüyorum) şnorkelle yüzmeyi severiz. Denize girince de 1 saatten önce zor çıkarız. Bu sene deniz altında yine enteresan balıklar gördüm. Sadece Akdenizde gördüğüm yeşil ağırlıklı, renkli bir balık cinsi var, adını bilmiyorum. Hayatımda bunlardan daha saf herhangi bir canlı görmedim. Bunun dışında karagöz balığı sürüsü vardı, bir sürü bir sürü, içinde yüzdük. Aşağıda çok net olmayan bir resim var. Bu sene ilk defa bir kılıç balığı sürüsü gördüm. Ne kadar hızlı yüzebildiğimi de görmüş oldum. Ayrıca kocaman bir kılıç balığı gördüğümü sandım ama kılıç değilmiş galiba, çok büyüktü. Resmini çekemedik, çok hızlı geçti. Onun dışında bir sürü değişik balık gördüm ama cehalet işte isimlerini bilmiyorum.

karagöz sürüsü


* Kaldığımız otelde Rus ve eski Rusya topluluğundan çok sayıda müşteri vardı. Özellikle Azeri, Türkmen ve Ukraynalı. Herkes Rusça konuşuyor. Kadınlar çok güzeldi. Gururla itiraf ediyorum ki tam 3 ayrı otel çalışanı beni Rus zanneti. Bunlardan biri spor hocasıydı. Ders sırasında Hoca ile aramızda şöyle bir diyalog geçti:

Hoca - Ruski?
Ben - Da
Hoca - Dubrovski, mubrovski, dobrovoçki, vs......
Ben - No russian
Hoca - Ruski?!?!?
Ben - Hehehehehe

* Bu seneki deniz ganimetlerim pek fazla değildi. 3 tane demir para (bir ukrayna, 2 rus parası), bir deniz yatağı, bir toka buldum. Bulduğum demir paraları biriktiriyorum. Şu ana kadar birikmiş paralarımla Rusya' ya gitsem aç kalmam herhalde.

* Deniz yatağı demişken... Oteli balayı çiftiyiz diye kafaladık ve balayı paketinden faydalandık. Ama otel görevlileri beyimle aramızda geçen konuşmaları duymuş olsaydı balayı çifti olmadığımızı şıp diye anlardı. Hele ki havuzdaki deniz yatağı maceramıza tanık olsalardı hiç şüpheleri kalmazdı eminim. Oteldeki havuzda beyler eşlerini deniz yatağına bindirip havuzun bir ucundan bir ucuna gezdiriyorlardı. Ben de özendim, sandım ki beyim de beni gezdirir. Nerdeeee.... Beyim beni yataktan düşürdü, sonra yatağa kendi binip bir de yetişemeyim diye hızla kollarını çırparak beni de peşinden koşturdu. Balayı çiftiymiş, pehhh!

* Tatilde bayağı da hırpalandım. Kollarım, bacaklarım, ellerim çizik içinde. Balık kovalayacağım diye kayalara sürttüm, en büyük darbeyi deniz yatağını kayalıklardan kurtarmaya çalışırken ve amuda kalkmaya çalışırken aldım. Sol avcumun içi yarıldı resmen. Olsun, ben ganimetlerimi topladım yine de.

Antalya tatilimizden güzel bir kareyle noktalıyorum, şimdi tatilimize yazlıkta devam ediyoruz. Buradaki maceralarımı ve Can' ımızı daha sonra yazacağım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder