30 Haziran 2016 Perşembe

Atlantis'in Çöküşü

Fantastik kitap tutkum bir sır değil. Hayatımın sıkıcılığından olsa gerek hep bi olmayacak hayaller, farklı bir gerçeklik peşinde koşmalar, daha neler neler.

Günde 2 saatini ev-iş yolunda, 9 saatini sıkıcı bir ofis ortamında, 8 saatini de uykuda geçiren bir insan evladının hiç olmazsa kitapların içinde avuntu araması pek de şaşırtıcı olmasa gerek.

Yaklaşık 1 sene oluyor, Avalon'un Sisleri serisini okumaya niyetlendim. Herhalde bir yerlerde bir şeyler okudum ya da izledim ondan sonra ben bu seriyi okuyayım dedim. Lakin ufak bir sorun var ki serinin basımı durmuş.

Amaaan dedim, noolcak ki Kadıköy'deki kitapçılarda elbet bulurum ben bunu. Kitapçılar çarşısındaki bütüüüün dükkanlara girip çıkmışımdır herhalde, siz de Avalon'nun Sisleri var mı diye. Yok, yok... Bir de kitapçıların çoğu bilmiyor, ismi anlamıyor. Benim sinirler bozuldu, kendimce oyuna çevirdim. Avalon'un Sisleri diye başlayan arayışım Dragon'un Kistleri'ne döndü, yine de kitapları bulamadım.

En son girdiğim dükkanda sanırım, 3 tanesi var bizde abla dedi. Ben umutsuzluktan şoka geçiş yaptım. Hangi üçü dedim, 1,3,4 varmış. 4 kitaplık bir serinin ya birincisi ya da sonuncusunun olmamasını bekliyor insan. Yani ben öyle bekliyorum.

Ya seri çok sükse yapmıştır, kulaktan kulağa yayılmış ve herkes ilk kitabı almıştır ve böylece ilk kitap piyasada kalmamıştır ama sonlara doğru ilgi azalmıştır. Ya da serinin ilk kitaplarını imece usulü okuyan okur kitlesi artık son kitapta kitaba hücum etmiş ve dördüncü kitabı piyasadan silip süpürmüştür. Ama ikinci kitabın bulunamamasına anlam veremedim.

Neyse, ben bulmuşken üç kitabı aldım, nasılsa ikinciyi de bulurum diye. O gün bugündür bulamadım. Devamlılık problemi olmasın diye diğerlerini de okuyamadım. Öyle kuzu gibi yatıyor kitaplar. Ancak o deli gibi aradığım dönemde aynı yazarın - Marion Zimmer Bradley - başka bir kitabının methine denk gelmiştim: Atlantis'in Çöküşü. Tabi dayanamayıp onu da almıştım ama o kitap da çok kalın olduğundan başlamaya cesaret edemiyordum, sonunda okudum:

Kitabın adını duyunca gerçekten de efsanevi Atlantis şehrinin sulara gömülüşünü anlatan fantastik bir macera okuyacağımı sanmıştım. Ancak olaylar öyle gelişmedi. Yani sonunda Atlantis'in çöküşünden bahsediliyor elbette ama benim hayal ettiğim gibi olmadı.

Hikaye Domaris ve Deoris adlı iki kız kardeşin kaderlerinin Atlantis'ten gelen, Kara Cübbeli Büyücüler'in zulmüne uğramış Prens Micon ile nasıl değiştiğini anlatıyor. Başka önemli karakterler de var elbet, Işığın Oğlu Muhafız Rajasta ile Gri Cübbeli Şifacı Riveda gibi.

Aslında bir üçleme olan 720 sayfalık hikayeyi nasıl özetleyebilirim bilmiyorum ama deneyeyim: Domaris ve Deoris kutsal şehirde (Atlantis değil) birer rahibe olarak yetiştirilmekte olan ruhban sınıfına mensup iki kardeştir. Bir gün şehirlerine Atlantis'li bir Prens gelir, Micon. Micon karanlık güçlerce esir alınıp işkence edilmiş ancak sahip olduğu güçlerin Kara Cübbeli Büyücüler'in eline geçmesine izin vermemiştir.

Micon, Karanlık Büyücüler'in egemenliğine engel olmak için sahip olduğu güçleri kendi kanından olacak oğluna miras bırakması gerektiğine inanmakta ve bu amacını gerçekleştirene kadar kendini hayatta tutmaktadır. Bu arada Domaris'le birbirlerine aşık olurlar ve beklenen çocuk doğar.

Domaris'in Micon'la bu ilişkisi ve yeni doğan oğlu, kardeşi Deoris'le ilişkilerini derinden etkiler ve kaderlerini sonsuza kadar değiştirir. Değişen sadece ikisinin kaderi değil aynı zamanda Atlantis'in de kaderidir. Spoiler gibi olmasın ama Atlantis'in sulara gömülmesinin sebebinin işte bütün bu olaylar olduğu ortaya çıkıyor.

Yaklaşık 15 yıllık bir zaman dilimini anlatan hikayede elbette benim burada anlattıklarımdan çok daha fazlası çok daha derin bir anlatımla yer alıyor.

Kitabı okuduktan sonra kaos teorisi geldi aklıma. Hani dünyanın bir ucunda kanat çırpan kelebeğin, dünyanın öbür ucunda fırtınaya neden olması. Gerçekten de bir olayın kök sebebi dediğinizde işler karmaşık bir hal alıyor.

Yani hikayede anlatıldığı üzere Atlantis'in çöküşünün nedeni Micon'un kutsal şehre gelmesi diyoruz ama Micon'un doğması, Micon'un annesiyle babasının evlenmesi, Micon'un annesiyle babasının doğması diye diye bu nedensellik sonsuza kadar taşınabilir.

İşte insan böyle böyle kafayı yiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder