10 Haziran 2016 Cuma

Elveda Güzel Vatanım

Türk yazarlar arasında en sevdiklerimin başında geliyor Ahmet Ümit. Yok sadece Türk değil, tüm yazarlar arasında. Başkomiser Nevzat'ın büyük hayranıyım. İstiyorum ki Ahmet Ümit yemesin, içmesin, uyumasın sadece yazsın.

Maalesef sırf ben istedim diye öyle olmuyor o iş. En iyi ihtimalle yılda bir kitap çıkıyor. Olsun buna da şükür, ya hiç yazmasa.

Aralık 2015'te Elveda Güzel Vatanım'ın yayımlanacağını duyunca aldı beni bir sevinç dalgası. Sonra kitabın Başkomiser Nevzat'la alakası olmadığını öğrenince de bir hüzün dalgası. Bir kitabı daha okumadan bile duygu fırtınalarında oradan oraya sürüklenebiliyorum gördüğünüz gibi.

Elbette kitabı çıkar çıkmaz aldım. Aralık'ta. Geldik Haziran ayına. 6 ay boyunca kitabı kitaplığımın başköşesinde sakladım. Geldim gittim, önünden geçtim, her seferinde sevgiyle okşadım. Neden? Bitecek diye okumaya kıyamadım çünkü.

Bunun psikolojide bir adı vardır muhakkak. Beğendiğim kıyafetleri eskiyecek diye giyememek, sevdiğim yiyecekleri bitecek diye yiyememek, sevdiğim kitapları bitecek diye okuyamamak. Varlık içinde yokluk çekiyorum resmen!

Neyse, kitap 6 ay bekledikten sonra daha fazla dayanamayıp ellerim titreye titreye okudum Şehsuvar Sami'nin hikayesini. Ahmet Ümit yine döktürmüş. Yine sürükleyici, yine heyecanlı, yine bilgilendirici yazmış.

Eski bir İttihat ve Terakki üyesi olan Şehsuvar Sami, 1926 yılında uğruna hayatını adadığı davayı kaybetmiş, üstelik de siyasi hesaplaşmaların kurbanı olacağına inanarak geçmişiyle hesaplaşmaktadır.

Vatan uğruna terk ettiği sevdiceği Ester'e 1907 yılında cemiyete girişinden başlayarak yaşadığı her şeyi yazmaya başlar. Geçmiş 20 yılda karıştığı suikastleri, katıldığı savaşları, düştüğü açmazları, yaşadığı ihanetleri bir bir döker ortaya.

20 yıl sonra yapılan itiraflar kayıp zamanı geri getirmediği gibi Ester ve Şehsuvar Sami'nin yitirdiklerinin ağırlığını daha da fazla hissettiriyor. Demem o ki, laf yerinde, söz zamanında değerlidir. Filmlerde boşuna demiyorlar, itirazı olan ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun diye.

Yukarıda yazdıklarımı okuyunca kitabı yarım kalmış bir aşkın hikayesi diye düşünmeyin. Asıl hikaye başka. Vatansever duygularla ortaya çıkmış İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin nasıl olup da bize tarih kitaplarında okutulan "İttihatçiler" e dönüştüğünü okuyoruz. Özgürlük talebiyle ortaya çıkan bir hareketin Abdülhamit'in İstibdat Dönemi'ne nasıl evrildiğini görüyoruz. Elbette siyasi hırsların, kişisel çıkarların nelere mal olduğuna da tanık oluyoruz.

Benim tarihimizin bu dönemi hakkında lise tarih kitaplarında yazanlardan gayri bilgim yoktu. Elbette bir romanı okudum diye dönemin uzmanı da olmadım. Ama kitapta okuduğum şeyler daha fazlasını araştırma ve öğrenme fırsatı verdi bana.

Tarihi romanları da bu yüzden seviyorum zaten.

Ahmet Ümit'i de her kitabında bir taraftan sürükleyici bir öykü anlatıp bir taraftan da böyle önemli bilgilere yer verdiği ve bunu da çok başarılı bir şekilde yaptığı için seviyorum.

Uzun lafın kısası, Elveda Güzel Vatanım'ı okuyunuz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder