28 Ocak 2016 Perşembe

Starbucks

Starbucks Türkiye'ye ilk geldiği zamanlar ne hayranıydım. Buradan itiraf etmek kolay değil tabi ama öyleydim işte. Yeryüzündeki tüm Starbucks dükkanlarına gitmek gibi hevesim bile vardı. Susurluk'ta Starbucks açıldığında tatil yolda başlıyor diye bayram edecektim neredeyse. Toyluk işte.

Bu Starbucks sevgim evlilik kararımda bile etkili olmuştur. Beyimin benimle evlenmek için sunduğu vaatlerden biri de New York'ta Starbucks'a umre ziyaretiydi.

Vaatler Amerika'da Starbucks ziyareti, gerçekler Eminönü'nde Kurukahveci Mehmet Efendi. Hey gidi hey.

Neyse işte, ben böyle Starbcuks aşkıyla yanarkene neler oluyormuş meğersem. Adamlar ölüm kalım savaşı veriyormuş. Gelirleri azalmış, hisse değerleri düşmüş. Ay içim parçalandı resmen.

Sonra kurucu Howard Schultz bakmış ki gidişat iyi değil, kolları sıvayıp sahaya inmiş ve bir ihtilal yaparak Genel Müdürlük makamını geri almış şirketi kurtarmak üzere. Başarılı da olmuş. Şirketini kurtarmış.

Schultz'u takdir etmemek mümkün değil. Sadece şirketi kurtardığı için değil. Hem zaten kurtardığı şey de dünya değil, kendi şirketi neticede. Ne yaptıysa kendine, bunun için takdir beklediğini de zannetmiyorum.

Lakin benim "küçülme, yeni ürünler geliştirme, teknolojik altyapıyı iyileştirme ve mağaza dekorasyonlarına makyaj yapma" diye dört maddede ve bir nefeste ifade edeceğim hareket planı hakkında adam oturmuş 396 sayfalık kitap yazmış.

Hem ne yazmak! Heyecan, entrika, kan, ter, gözyaşı yedi kısım tekmili birden bu kitapta. Titanik' in sonunu bekler gibi okudum.

Bunu takdir etmezsiniz de ne yaparsınız? İşte deha budur, pazarlama başarısı budur. Sen çok yaşa Starbucks, sen daha da çok yaşa Howard Schultz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder