16 Mart 2015 Pazartesi

Yiyelim, içelim, güzelleşelim

İşte ben bunu çok seviyorum: yeme, içme... Eh bi de güzelleşirsem benden iyisi yok.

Yav şu güzelleşme konusu gelmişken değinmeden geçemiycem. Bir ay oldu bizim ofiste telefonlar görüntülü oldu. Iyyyy keşke olmasaydı. Zira konuşurken sadece karşındakini değil, kendini de görüyorsun. Pek görülecek tarafım yokmuş diyeyim, anlayın. Ne kaddddaannn fotojenik olduğumu daha evvel burada ve burada anlatmıştım zaten.

Neyse yeme, içme konusuna dönelim...

Bu seferki restoranımız Fiamma. İtalyanca alev demekmiş. Taksim meydanda, Gezi Otel'in giriş katında, Şişhane'deki Da Vittorio'nun Vittorio'sunun yeni restoranı. Yine mi İtalyanız yine mi güzel? Evet.

Ben "İtalya" gördüğüm her yerde olduğu üzre makarnadan şaşmadım, pişman olmadım. Beyim lagos tercih etti ki o da ziyadesiyle memnun kaldı. Başlangıç olarak kuşkonmaz ızgara güzeldi de yanındaki yumurta fazlaydı. Eyyy yımırta, bizimla değilsın.

Ammmaaaa gecenin yıldızı creme brulee'ydi ki, tadı hala damağımda. Tamam tatlı uzmanı falan diilim ama neyi beğenip neyi beğenmediğimi bilecek kadar aklım başımda, bunu beğendim. Çok beğendim.

Restoranlardaki küçük masa takıntım yeme içme sektörünü hiç enterese etmese de ben yılmadan yazmaya devam edeceğim: Küçücük masalar is-te-mi-yo-ruz. Düşünün yaklaşık bir metrekare büyüklüğünde bir masada, iki kişi için yemek tabağı, çatalı-bıçağı, su bardağı, şarap bardağı, şarap şişesi, tuzluk biberlik, ekmekti, zeytinyağıydı ikramlar, paylaşılan başlangıç tabağı, peçetelik. Bir de süs olsun diye mum, obje falan. Ay valla bana fenalık basıyor, bardağımı, kadehimi, çatalımı tammmmm olarak aldığım yere koyacam diye milimetrik hesaplar yapmaktan. Bir mikron sağa kaydırsan masanın üstünde bir şeyleri devirmek işten bile diil.

Bizim masamız cam kenarındaydı, karşımızda ışıl ışıl boğaz köprüsüyle manzara hoştu. Lakin, pencerelerde yalıtım olmadığından olsa gerek camdan sızan soğuk hava hissedilmeyecek gibi değildi. Kendim üşümedim de tabağım üşüdü. Demem o ki ya yemeğinizi hızlı yiyin, ya da cam kenarına oturmayın. Yemeğiniz buzzz gibi olursa karışmam sonra.

Bir de benim şu kafe/restoranların wc'leriyle imtihanım ne zaman son bulacak Ya Rabbi! Roma'daki sınavımı yazmıştım. Fiamma'da ise daha beterine denk geldim. Burası bir otelin girişinde konumlandığından tuvaleti kullanmak için otel kısmına geçip alt kata inmeniz gerekiyor. Otel kısmına geçiş biraz alengirli. Barın yanındaki cam kapıdan geçmeniz gerekiyor. Kapıyı açmak içinse ne sihirli sözler işe yarıyor, ne de güç kullanmak. Çözüm solunuzda kalan duvardaki dikdörtgen butona basmak. Amaaaa, bunu size kimse söylemediği gibi, bir işaret de yok. Varsa da karanlıktan göremiyorsunuz. Zamanı geldiğinde bu ipucu için bana müteşekkir olacaksınız.

Son olarak, bu yazıda fotoğraf yok. Neden? Çünkü ortam oldukça loştu, flaşsız fotoğraflar bir şeye benzemiyordu. E öyle bir ortamda şak şak flaşlı fotoğraf çekecek kadar da görgüsüz diilim, o kadar diil yani.

Bir gün biraz paraya kıyıp hoş bir ambiyansta güzel yemekler yiyeyim derseniz, Fiamma listenizde olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder