11 Aralık 2013 Çarşamba

Viyana günleri vol 4

Eveeeeet, bir önceki yazımda nerede kalmıştık hızlıca hatırlayalım.

Ben sanattan pek anlamadığım halde aç ve sefil bir halde bir müzeden öbürüne koştururken bir anda kendime gelmiş ve yemek yemek gibi daha öncelikli ihtiyaçlarım olduğunu fark ederek usulca Figlmüller'e doğru yollanmıştım.

Burası malum Viyana'nın en ünlü şnitzel restoranı efendim, tüm rehberlerde yer alıyor. Bu kadar ünlü bir yere gitmesem olmazdı lakin rezervasyon yaptırmamıştım. Bir gün önce önünden geçerken kapının önünde inanılmaz bir kuyruk vardı, yine de şansımı denemek istedim ve başardım.

Oturdum, şnitzel, patates salatası ve bir büyük bira siparişimi verdim, ayıptır söylemesi afiyetle yedim. Şimdi başkası olsa burada tabağın, ortamın falan fotosunu paylaşırdı amaaa benim sizin için başka bir fotom var.

Aşağıda gördüğünüz bir karabiber değirmeni. Cehaletimi hoşgörün lakin ben Peugeot'yu araba markası zannediyordum, adamlar karabiber değirmeni de üretiyormuş meğersem. Dönünce internetten araştırma yaptım, oldukça da popülermiş bu değirmenler. Hayat çok enteresan, her gün yeni bir şey öğreniyorsun.



Karnım doyup, keyfim gıcır olunca bunu bir de tatlıyla cilalamak lazım diyerek yeniden Demel Pastanesi'ne yollandım. Bir gün önce yediğim elmalı strudel'i çok beğenmekle birlikte bu sefer farklı bir şey denemek istedim.

Şimdi Demel'de sistem şu şekil, girişteki tezgahta tüm pasta/kek çeşitleri sergileniyor, siz hangisini istiyorsanız tezgahın arkasındaki görevli onu küçük bir sipariş kağıdına yazıyor, masada da bu kağıdı garsona vererek telaffuz, ismi aklında tutma vs problemleri aşıyorsunuz.

Yani bir gün önce böyle denmişti.

Ben de tecrübeli bir ziyaretçi olarak içeri girip gözüme kestirdiğim keki yazdırmak üzere beklemeye başladım. Tezgahta soğuk nevale genç bir kız. Dedim ki şundan istiyorum. Önce masaya oturup sonra gelip sipariş vermem gerektiğini, aksi takdirde paket olarak hizmet vereceğini söyledi.

Bundan sonraki kısmı diyalog olarak yazıyorum B harfi beni, SN soğuk nevale tezgahtarı, YY de yardımsever yabancıyı simgeliyor, ben Almanca bilmediğim için konuşma da İngilizce gerçekleşiyor:

B: ama dün de geldim ve burada kağıdımı alıp masaya öyle geçtim
SN: hayır size yanlış bilgi vermişler, önce masa bulup sonra buradan seçmeniz gerekiyor
B: ne fark edecek ki
SN: sistem böyle
B: ben kağıdımı almak istiyorum, sonra da masa bakmaya gideceğim, eğer boş masa bulamazsam çıkarken kağıdı size iade ederim
SN: olmaz
B: bakın içeride bir masada eşyalarımı bırakıp sonra buraya gelmek istemiyorum, o yüzden lütfen yazıp verir misiniz
SN: olmaz
B: (çantamdan not defterimi ve kalemimi çıkarırken içerideki kalabalığa dönüp) burada almanca bilen birisi var mı?
YY: nasıl yardımcı olabilirim?
B: (istediğim keki işaret ederek) bunun adını biliyorsanız benim için bu kağıda yazar mısınız?

Tam bu noktada soğuk nevale arıza çıkartmaya çok yatkın bir tip olduğumu çaktı ve elime kekin adını yazdığı kağıdı sıkıştırdı. Ben de zafer kazanmış komutan edasıyla gidip bir masaya kuruldum, gelen garsona kağıtla birlikte melange siparişimi verdim. Gerçi şimdi bu soğuk nevale bana uyuzluk yapıp kağıda farklı bir şey yazmıştır diye işkillenmedim değil. Doğru sipariş gelince rahatladım.

Bu arada uğruna bu kadar savaş verdiğim kekin adı fachertorte'ymiş, artık hayatta unutmam. Hayır efendim yanlış yazmadım, sachertorte değil, bu facher. Dönünce hemen internette araştırdım, içinde ne varmış diye. Elma, erik, fındık ve sıkı durun haşhaş tohumu varmış. Tevekkeli değil daha tatmadan böyle bağımlılık yapıp isterik bir şekilde "yaz şunun adını, yaz işte yaz" diye tutturuyor insan. İnanın verdiğim mücadelenin her bir saniyesine değdi.

Aman diyim, gitme niyetiniz varsa bu ismi not alın da benim gibi uğraşmayın. Bir daha söylüyorum: fachertorte.

Akşam için niyetim bir konsere gitmekti.

Elbette söz konusu olan bensem bir klasik müzik konserinde bile macera eksik olmaz. Onu da bir sonraki yazımda anlatayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder