9 Aralık 2013 Pazartesi

Viyana günleri vol 2

Viyana'daki birinci günümü burada yazmıştım, şimdi de ikinci günüm.

İlk günün yorgunluğu ile gece mışıl mışıl uyumuşum, öyle ki 13. kattaki odanın manzarasına bile doğru  düzgün bakamamıştım, sabah uyanınca ilk iş odamın manzarasını fotoğrafladım.

odamın manzarası
Kahvaltımı otelde yaptıktan sonra yine düştüm yollara. Bugünkü hedef Belvedere Sarayı, Naschmarkt, Hundertwasser, Prater. Oldukça yoğun bir plan, ama üstesinden gelebilirim.

Öncelikle Belvedere Sarayı'na gittim. Aslında burası büyük ve güzel bir bahçe ile ayrılmış alt ve üst diye anılan iki saray binasından oluşuyor. Saray Savoy Prensi Eugene tarafından yaptırılmış. Prens Eugene Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan savaşlardaki başarısıyla şan, şöhret ve servet sahibi olmuş. İhtişamı da seviyormuş zat-ı alileri. Zira ilk önce alt saray inşa edilmiş ve üst Belvedere bahçe içinde önceki yazımda bahsettiğim Gloriette tarzı bir yapı olarak planlanmış. Ancak Prens alt sarayı fazla sade bulunca planlar değişmiş ve daha da ihtişamlı olan üst Belvedere inşa edilmiş.

Ben sadece üst sarayı gezdim, burada çeşitli sanat akımlarından zengin bir resim koleksiyonu özellikle de büyük bir Gustav Klimt koleksiyonu yer alıyordu. Sarayda en beğendiğim iki şeyden biri Mermer Salon denilen büyük salonun tavanındaki 3 boyutlu resimlerdi. Bir diğeri ise Hans Makart isimli ressamın (ki kendisiyle tanıştığıma memnun oldum) "5 Duyu" isimli eseriydi. 5 panelden oluşan bu eserde işitme, görme, duyma, tat alma ve dokunma duyuları resmedilmiş. Ben resimlere baktığımda her birinde de gerçekten o duyuları hissettim.

Sarayı gezmek iki saatimi aldıktan sonra çıktım. Bu sefer christmas market'ın tüm çekiciliğine karşı koyup Innere Stadt denilen eski şehir bölgesine gidip muhteşem belediye binası, Volkstheatre gibi binaların yer aldığı caddeyi görüp Naschmarkt'a yollandım. Tam 2 kere bu açık pazara varmaya çalışıp kaybolup üçüncü teşebbüsümde zor da olsa ulaşmayı başardım ancak vardığımda gördüm ki burası pazar günleri kapalıymış. Zaten kısıtlı zamanımı hatalı planlama nedeniyle boşa harcadığım için kendime kızıp Hundertwasser'ye doğru yola koyuldum.

Biraz uğraştıktan sonra burayı bulup bir kaç foto çektim. Bilmeyenler için söyleyeyim Hundertwasser Evleri belediye tarafından yaptırılmış, tasarımını Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser yapmış. Binanın özelliği hiç bir yerinde düz bir şey kullanılmaması ve rengarenk boyanmış olması. Binada 50 küsur daire ve bir kaç tane dükkan varmış. Binada oturuluyor yani.

Avrupa'nın Toki'leri bile sanat abidesi abicim, adamların burnunun büyük olması normal. Ama şahsen böyle bir evde oturmak istemezdim, düşünsene bir pazar günü evde keyif yapacaksın, aşağıda oradan buradan gelmiş aylak turistler şakır şakır evinin fotoğrafını çekiyor, gürültü yapıyor falan, çekilmez yani.


Çıkışta elbette ki acıkmıştım ve ara bir sokakta denk geldiğim bir kafeye bir bakayım, beğenirsem bir şeyler yerim dedim. Kapıyı açmamla bir piyano sesinin beni karşılaması bir oldu. Eski ve otantik bir dekorasyon, piyano çalan bir kadın ve yemek vardı. Üşmüş ve aç bir insan başka ne ister.

Meğersem tam 1883'ten beri hizmet veren Cafe Zartl diye bir yere gelmişim. Hemen oturdum şnitzel ve salata siparişimi verdim. Dekorasyon ve müzik çok etkileyici yemek de çok lezzetliydi ancak hizmetin çok çok yavaş ve kötü olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Buradan çok yakın olan Prater'deki lunaparka gitmemek ve teeee 1896 yılında yapılmış olan dönme dolaba binmemek olmazdı. Ben de gittim ve bindim, Viyana'ya yine yukarıdan şöyle bir baktım ve yine o önlenemez "Viyanaaaaa seni yeneceğim" duygusu geldi içime yerleşti. Neyse fazla uzun sürmedi, aşağıya iner inmez geçti bu duygu.

Artık akşam olmuş ve hava da iyice soğumuşken otele dönmeden önce sıcak bir kahve ve güzel bir dilim pasta yemeyi hak etmiştim. İstikamet Graben Caddesi'nin sonunda yer alan Kohlmarkt Caddesi üzerindeki saray onaylı Demel Pastanesi. Burada leziz bir elmalı strudel ve bir fincan melange'la açık mutfakta çalışanları ve çevre masalarda oturanları izleyerek keyif yaptım.

Çıkışta sokak müzisyenlerinin verdiği bir mini konserle müzik keyfi yapıp Karlsplatz'a doğru ufak bir yürüyüşten sonra yorgun ve üşümüş ama bir günü daha verimli bir şekilde bitirmiş olarak otele geri döndüm.

Yarın Hofburg Sarayı gezim ve bu gezi sırasında yaşadığım aydınlanmada görüşmek üzere beni okumaya devam edin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder