16 Ocak 2015 Cuma

Kolera Günlerinde Aşk

Yaklaşık 2 ay önceydi, kendim için koccccca bir tüh istemiştim sizden. Hak etmiştim, çünkü bu yaşıma gelip Gabriel Garcia Marquez'i ilk defa okumuştum. Ayıptı bana, yuh olsundu.

Ama zararın neresinden dönülse kardır. Ben de zararımı kapamaya çalışarak çok severek okudum Kolera Günlerinde Aşk'ı.


"...terk edilmiş bir sevgilinin, yeniyetmelik yıllarından başlayıp yaşlılığın alacakaranlığına dek süren yarım yüzyıllık aşkının öyküsü." Böyle diyor kitabın arka kapağında.

Evet, Florentino Ariza tam tamına 51 yıl 9 ay 4 gün kendisini terk eden Fermina Daza'ya kavuşmayı bekliyor. Kelimenin gerçek anlamıyla "ömrü beklemekle geçiyor". Tam 51 yıl 9 ay 4 gün boyunca  Fermina Daza'nın hayatını kah uzaktan gözetleyerek, kah kenarından dahil olmaya çalışarak, kah haber alamamaktan dolayı meraklanarak... Tüm ömrünü, gerçek aşkıyla beraber olacağı günün gelmesi için günlerin geçmesini bekleyerek geçiriyor. Derken tam 51 yıl 9 ay 4 gün geçiiiiip gidiyor.

Böyle yazınca kulağa ne asil bir aşk gibi geliyor değil mi? Değil.

Kitabı okurken Florentino Ariza' ya karşı bir çok duygu hissetim ama sempati asla. Adam, kendisini reddeden kadını takıntı haline getirmiş, bu kadın yüzünden başka hayatları harcamış, 2 başka kadının ölümüne neden olmuş üstelik de pedofil.

Hikaye böyle, anlatım ise masal gibi. Kalemle cümle çizerek okuma alışkanlığım yoktur, ama olsaydı bu kitabın her sayfasında altı çizilecek en az bir cümle çıkardı. Hele o tasvirler, sanki o ilk balon yolculuğuna çıkan, nehirde gemiyle seyahat eden, batık hazineyi bulmak için denize açılan bendim, her anı o kadar hissettim. Büyük adammışsın sevgili Marquez.

Düşünsenize yaklaşık 400 sayfa boyunca bir adamın ve kadının 51 yıl 9 ay 4 gün boyunca neler yaptığını, nasıl yaşadığını okuyoruz. Ama bunu okurken zerre kadar sıkılmıyoruz. Üstelik bu insanlar bir pop star, film yıldızı falan değil, 19. yy sonu 20. yy başında, Karayipler'de sıradan denebilecek bir hayat sürmüş. Tamam Fermina Daza'nınki biraz daha renkli olabilir ama Florentino Ariza'nın yaşamı bildiğin sıkıcı. Ve Marquez bu 51 yıl 9 ay 4 günü bize masal gibi anlatmış yeminlen. Bırak 51 yılı, ben şurda 51 saatimi yazsam biriniz yüzüne bakmazsınız!

Biraz da teknik konulara gelecek olursak, kitabın bazı kısımlarını okurken zorlandım, kimi yerleri tekrar tekrar okumak zorunda kaldım. Çok uzun cümleler, bazı bölümlerde anlam düşüklüklerine neden olmuş. Çeviri kötüydü diyemem ama daha kolay okunacak bir dili olamaz mıydı diye düşünmeden edemedim, hele ki elimdeki 26. baskı olunca.

Ama çok güzel kitaptı yaaa! Şimdi ise sırada bundan daha güzel olduğu yorumlarını okuduğum Yüzyıllık Yalnızlık var. Heyecanla bekliyorum.

Buradan sonrasını kitabı henüz okumamış, ama okumayı planlayan, sonu hakkında da en ufak ipucu duymak istemeyenler okumasın. İnsan gibi uyardım.

Kitabın adıyla ilgili de fikrimi paylaşmak istiyorum. Tamam hikayenin geçtiği dönemde bir kolera salgını varmış, öyküde bundan da bahsediliyor. Ancak asıl "kolera günleri" kitabın bittiği anda başlıyor. Hani bunlar nehir yolculuğundan dönüşlerinde, bir katakulliyle gemiye karantina bayrağını çekiyorlar, bu yüzden limandan döndürülüyorlar falan filan ya, işte kolera günleri, işte aşk. Hah, anladınız siz onu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder