12 Kasım 2013 Salı

Leyla'nın Evi

Geçen hafta yazmıştım maceralı bilet alma tecrübemi, merak edenler için bir tık buraya. Nihayet oyundan bahsedebileceğim.

Gittiğim oyun, Leyla'nın Evi, Zülfü Livaneli'nin aynı adlı romanından sahneye uyarlanmış. Kitabı okumamıştım, bu nedenle hikaye de yeniydi benim içim.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, oyuna ba-yıl-dım. İzlememiş olanların bir an evvel izlemelerini şiddet ve şevkle tavsiye ediyorum. Hikaye anlamlı, oyunculuklar mükemmel, dekor çok iyi, ışık kullanımı başarılı, müzikler yerinde.

Görmüş geçirmiş, zarif, bilgili, görgülü bir Osmanlı kadınının (Leyla) doğduğundan beri yaşadığı yalıdan, yalının yeni sahipleri olan sonradan görme bir çift tarafından zor ve hile ile çıkartılarak Beyoğlu'nun arka sokaklarında genç bir gazeteci ve onun sevgilisi (Roxy) ile yaşamak zorunda bırakılması anlatılıyor.

Leyla' nın hikayesi izleyiciyi hüzünlendirirken Roxy ile kuşak ve kültür farkına rağmen gelişen dostluğu ise gülümsetiyor.

Hikaye etkileyici elbette ancak oyunculuklar hikayeye değer katıyor. Ayça Varlıer'in bu oyundaki rolü ile çeşitli ödüller aldığını basında okumuştum, görünce ben de kalkıp bir ödül sunmak istedim kendisine. Celile Toyon'un oyunculuğu, diksiyonu, sesini kullanması ise başlı başına keyif veriyor.

Yalnız oyunu izleyecek olanlara bir uyarımı iletmek isterim, oyun biraz uzun, 3 saat sürüyor. Kitabı okumadığım için şu anda yazdıklarım densizlik olabilir, öyleyse cehaletime verin ama söylemek istiyorum. İkinci perdede Roxy'nin müzik grubunun yer aldığı sahneler hikayenin gelişimi açısından gerçekten gerekli miydi diye düşünüyorum. Belki kitabı okusam bu bölümü bu kadar yadırgamayacaktım, uyarlamadan kaynaklanan bir durumdu. Lakin bu bölümün oyunun temposunu düşürdüğünü düşünüyorum.

Bir eleştirim de izleyicilere olacak. Aslında bu durumla sinema, konser gibi ortamlarda da çok sık karşılaşıyorum ancak tiyatro salonunda daha dikkat çekici ve rahatsız edici hale geliyor. Güzel kardeşim sen başbakan mısın, cumhurbaşkanı mısın, ne kadar önemli bir kişiliksin ki 2-3 saatçik dünyadan kopamıyorsun. Tam konsantre olmuşsun, sahneyi izliyorsun, hop sağdan ya da soldan görüş alanına bir ışık hüzmesi giriyor. Çünkü yanında/önünde/çaprazında oturan zat-ı muhterem o kadar önemli bir şahıs ki 15 dakikada bir cep telefonunu kontrol etmesi gerekiyor.

Kimse bana "ay ama belki acil bir haber bekliyor" demesin, kalbini kırarım. Gerçekten acil/önemli işi olan bir insanın orada işi olmaz. Onların cep telefonuyla ne yaptığını hepimiz biliyoruz, yok feysbuktan eski sevgilisini takip ediyor, amanin tivitlere bakıyor, hiç olmadı yer bildiriyor. Bu kaba insanların ne sahnedeki oyuncuya ne de izleyiciye saygısı var. Bireysel ya da kitlesel şiddetin her türlüsüne katiyen karşı olsam da bazen bazı insanlara şöyle iyi bir meydan dayağı çekmek gerektiğini düşünüyorum. İşte bu tip izleyicileri o cep telefonları ile evire çevire dövmek istiyorum.

Neyse, lafı uzatmayayım daha fazla. Gerçekten çok başarılı, izlemekten zevk aldığım, tabiri caizse tadı damağımda kalan bir oyundu. Herkesin izlemesini tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder