Seçim sonrasında oy sayma konusundaki gözlemlerimi yazdım dün, tam da burada. Oy verdik, yetmedi saydık, yetmedi ellerimizle teslim ettik demiştim.
Tamam kişilik olarak kontrol manyaklığına yatkın bir yapım olabilir. Yatkın ne demek, düpedüz kontrol manyağı diyelim, anlaşalım. Amaaa benim sade bir vatandaş olarak verdiğim oyun akıbetinden endişelenip sürecin her aşamasını kontrol etme isteğim sadece benden mi kaynaklanıyor? Bu da mı benim suçum? Sormazlar mı hiç, "hırsızın hiç mi suçu yok?" diye.
Pazar günü hepiniz aynı şeyi görmüşsünüzdür, bir millet seferber olmuş oyunu korumaya çalışıyor. Kimden? Son tahlilde devletten. Üzünçlü bir durum.
Bu gözler "muhalefet partileri de sandıkta örgütlenseydi madem, sandık başında örgütlenemeyen devlet yönetmeye nasıl talip olur?" laflarını gördü internetlerde. Demek at binenin, kılıç kuşananın, oy da örgütlenenin mi oluyor?
Sandık başında örgütlenmenin, kötü niyet yoksa, seçmen iradesine ne katkısı olacağını da biri bana anlatıversin. Sanırım bu şartlar altında oy, çalanın oluyor.
Bu gözler "Mesela ben Ümraniye'de oturuyorum, bizim mahallede evlere dağıtılan bir paket kahveden başka bir şey görmedik, bu mudur bizim güçlü teşkilatımız?" diye sorgulamaları da gördü internetlerde. (malum partinin oy oranının düşme nedenlerinin "analiz" edildiği bir ortam)
Lan kardeşim, (bak kardeşim diyorum hala, ağzımı bozmamaya çalışıyorum) hiç düşünmez misin, bu adamlar bir paket kahveye senin oyunu satın almaya çalışıyorsa, iki paket bir şeye satmayacakları ne malum? Ticaret böyle bir şey işte, bire aldığını ikiye satıyorsun falan...
Ay işte ben böyle şeyleri düşündükçe sinirleniyorum, sinirlenince hakaret edesim geliyor, o da olmuyor falan filan. Bu kadar siyaset bana yeter de artar. Son tahlilde ben Survivor, Hürrem falan izleyen ortalama bir Türk vatandaşıyım, Kösem Sultan başlasın onu da seyredicem bak. Entrika falan çok hoşuma gidiyor.
Çevremdeki Nobel ödüllü bilim insanları, üzgünüm ama beni böyle kabul etmeniz gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder