15 Haziran 2015 Pazartesi

Burgaz Adası

Bu hafta sonu Pazar günümüzü Burgaz Adası'nda değerlendirelim dedik beyimle. Bostancı'dan sabah 11 vapuruna binip 12'de indik.

Bir kaç hafta önce Büyükada ziyaretim olmuştu. Burgaz, Büyükada'ya nazaran daha az kalabalık ve daha az kokulu baştan söyliim.

Vapurdan inince sağ tarafa doğru uzanan cadde üzerinde bisiklet kiralayan bir dükkan var, sanırım burası adanın tek bisikletçisi, başka varsa da ben görmedim. Kira bedeli saatlik 7,5 TL.

Biz gittiğimizde saat 12:30 civarıydı ve dükkanda bol bol bisiklet vardı. Ancak 2 saat kadar sonra bisikletleri teslim etmeye gittiğimizde dükkanda bisiklet kalmamış ve insanlar önünde kuyruk olmuş bisiklet bekliyordu. Yani eğer bisiklet kiralamayı düşünüyorsanız geçe kalmayın.

Tam öğle saatinde bisiklet kiralayıp bir de kendini adanın yokuşlarına vurmanın hiç de iyi bir fikir olmadığını tahmin ediyorsunuzdur sanırım ama sonunu düşünen kahraman olamaz dedik vurduk kendimizi tepelere. Hedef Kalpazankaya.

Bisiklet alıcam ben, rüzgarın kızı olacam diye sayıklayan kendini bilmez biri olarak boyumun ölçüsünü aldım diyeyim.Vitesleri küçültmeyi beceremedim. Peheyyyyy, hızı hissedecekmişim de rüzgarı saçımda hissedecekmişim de... Yokuşun bir kısmında bisikletten inerek kendisiyle yan yana yürüdüğümüzü itiraf ediyorum. Ama sonunda vitesi çözdüm.

Kalpazankaya'ya çıktığımızda denize girebilir miyiz acaba diye plajını bir teftiş ettik ancak yosunlu ve bulanık su hiç cazip gelmedi. Hemen restoran kısmına geçip soğuk biralarımız ve yanına bir kaç atıştırmalığı sipariş ettik. Eğer restoranda manzaralı bir masaya oturmak istiyorsanız kesinlikle önceden rezervasyon yaptırın. Biz gittiğimizde sadece arka kısımda boş masalar vardı.

Bize de sadece iki saat boş olan masalardan birini verdiler. En öndeki manzaralı masalardan değildi elbette. Bazı sevimli konukları da masamıza misafir ettik:


Yediğim hiç bir şeyin aman aman lezzeti yoktu, üstelik fahiş derecede pahallıydı. Beğenmedim. Bizim işletmelerimiz manzaraya sığınıp mutfağı boş vermekten ne zaman vazgeçecek acaba.

İniş elbette ki çok daha keyifliydi Yalnız inerken gaza gelip de sürat yapmamak gerekiyor. Çünkü hem sürat felakettir, hem de bir virajdan karşınıza aniden dört nala gelen bir fayton çıkabilir.

Sıcak o kadar ezdi ki bizi, bu sefer iskeleye sırtımızı dönüp sola doğru ilerlerken yan yana sıralanmış restoranların sonunda ve de köşede yer alan adı da Baş Köşe olan küçük kafede birer limonata çok iyi geldi. Burası, menüsünde bir kaç çeşit kek, tost, poğaça, çay, kahve ve ev yapımı limonata olan bir kafe. Limonata gerçekten güzeldi.

Adaya indiğimizden beri sürekli bir yeme içme halinde olsak da henüz kafamızdaki denize nazır meyhanede öğle rakısı planını ifa edememiştik. Gerçi ben rakı içmiyorum ama olsun. Sofra varsa ben de varım şarabımla.

İnternet alemlerinde bir araştırma yaparsanız Burgaz Ada'da en önerilen restoranın Barba Yani olduğunu görürsünüz. Lakin sahilde aynı isimde iki restoran var, kimi blog'larda birine orijinal diyor, kimilerinde diğerine. Biz de oturduğumuz kafenin sahibine soralım dedik, bunlardan hangisi orijinal diye. Sanırım bir yaraya tuz bastık.

Beyefendi "Hepsi aynı bu restoranların, adam seneler önce öldü, karısı öldü, hiç bir farkı kalmadı" dedi biraz ateşli bir şekilde. Hangisi olduğunu söylemedi. Biz de ısrarcı olmadık. Biraz daha yürüyüş yaptıktan sonra motor iskelesine daha yakın olana oturduk, siparişlerimizi verdik.

Diğer Barba Yani nasıldı bilemiyorum ama bizim oturduğumuzun yemekleri hiç de öyle özel lezzetler değildi maalesef. Üstelik özellikle belirtiyorum, o yemekler o fiyatları hak etmiyor. Resmen fahiş. Üstelik güya deniz kenarında oturuyorsunuz ama önünüze demirli teknelerden denizi görmek neredeyse imkansız.

"Iyyyy amma şikayet ettin, gitmeseydin o zaman" diyebilirsiniz. Demeyin. Gittim, size de anlatıyorum. Sonra gidip de, "vay bundan hiç bahsetmemişsin" diye arkamdan konuşmayın.

Burgaz Adası'na veda ederken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder