Eğer beni fiziksel olarak çekici bulmuyorsanız üzgünüm ama bir kurbağasınız.
Valla ben uydurmuyorum. Bu sefer diil. Bilim öyle diyor. Hem de nörobilim.
Incognito: Beynin Gizli Hayatı kitabının yazarı, nörobilimci David Eagleman'ın sözleri.
Okuduğum en ilginç kitaplardan biri diyebilirim. Ana fikrinde diyor ki biz aslında biz değiliz. Kararlarımız ve seçimlerimizin pek çoğu beynimizin bizim kontrolümüz dışında yürüttüğü bilinç dışı süreçlerin bir sonucu.
Eagleman, ilk bölümde algılarımızın bizi nasıl yanılttığını anlatıyor. Hani "gözümle görmeden inanmam" deriz ya, bu bölümü okuduktan sonra, gözümle gördüğüme inanmakla ne büyük hata yaptığımı anladım. Tabiri caizse görmüyoruz, uyduruyoruz, ama gördüğümüzü sanıyoruz.
Bir sonraki bölümde ise yıllardır savunduğum ve kendi icadım olduğunu sandığım bir fikrin bilimsel temelleri olduğunu görüyoruz. Benim teorim şu: bir şeye yeteri kadar maruz kalırsan onu seversin. Bu durumun bilimsel adı ise salt maruz kalma etkisiymiş. Özetle şöyle açıklanıyor: "bir yüzün resmini daha önce görmüşseniz, resmi daha sonra yeniden gördüğünüzde o kişi size daha çekici gelecektir; o kişiyi daha önce gördüğünüzü hatırlamasanız bile." Sırf havalı laflardan ibaret değil, adamlar deney falan yapmışlar. Reklamlar falan hep bundan işte.
Sonraki bölümde ise yazarımız eylemlerimizin nasıl bizim irademiz dışında gerçekleştiğini uzuuuuun uzuuuun anlatmış. Şimdi ben anlatmayayım, telif hakları açısından falan saygısızlık olabilir. Alın kitabı okuyun. Pişman olmayacaksınız.
Ama kitabın beni asıl etkileyen kısmı sorumlu tutulabilirlik konusunun tartışıldığı bölüm oldu. Hukuk sisteminin "sorumlu tutulabilirlik" üzerine kurulu olduğunu söyleyen Eagleman, cezanın kişinin işlenen suçtan ne ölçüde sorumlu olduğuna bağlanmasını tartışmaya açıyor. Kitaptan alıntı yapıyorum: "Sorumlu tutulabilirlik insan hayatının gidişatını belirleyen akıl almaz karmaşıklıktaki genetik-çevre ağının liflerinin tek tek çözülmesini gerektiren, geriye bakışlı bir kavramdır...Sorumlu tutulabilirliğin yerini alması gereken sözcük ve kavram değiştirebilirlik olmalıdır."
Yani diyor ki, eylemlerimizden sorumlu olup olmadığımızı tam olarak bilmemiz mümkün olamaz. Bu nedenle rehabilitasyon mümkün mü buna odaklanalım, değilse suçluyu etkisiz hale getirmek üzere cezaevine kapatalım.
Adalet duygusunu zedeleyici bir öneri ama üstünde düşünmeden edemiyor insan. Kitabı okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Bu kitaptan öğrendiğim ciddi şeylerin dışında kültür mantarı kariyerime katkı sağlayacak bilgiler de edindim. Mesela tavuk seksörlüğü diye bir meslek olduğunu öğrendim. Civcvilerin popsuna bakarak cinsiyet belirleme işiymiş.
Ondan sonracığıma, kendi kendime sık sık yaptığım bir şeyin adını öğrendim. Ben sürekli kendimle anlaşmalar yaparım: "X işini hakkıyla tamamlarsan, kendine bir hediye alabilirsin; şu işi beceremezsen bir hafta boyunca şunu yemeyeceksin; sevdiğin diziyi izlemek için 40 sayfa kitap okuman lazım" tarzında. İşte insanın özgürce aldığı ve gelecekte kendini bağlayan kararlara felsefeciler tarafından Odysseus anlaşması denirmiş.
Salt maruz kalma etkisinden bahsetmiştim ama bir de kurbağa meselesi var. Yazar diyor ki insanlar insanlara, kurbağalar da kurbağalara çekici gelir. Ben de tümden-geliyorum ve diyorum ki: ben insanım, insanlar insanları çekici bulur, eğer biri beni çekici bulmuyorsa kurbağadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder