... ve o son çabuk gelir.
Ahmet Ümit kitaplarımın da sonu geldi maalesef.
2014'te tüm kitaplarını okuyacağım demiştim, evrenin güçleri de benim bu niyetime yardımcı olmak için online kitap alışverişlerinde fıstık gibi bir indirim organize edince, tüm kitaplarını alıp okumak bana farz oldu, ben de yaptım.
En son bitirdiğim "Bir Ses Böler Geceyi/Çıplak Ayaklıydı Gece" (evet ikisi bir arada basılmış) ve "Kukla" kitapları ile bu hedefimi gerçekleştirmiş oldum. Şimdi oturup yeni kitaplar yazmasını beklemekten başka yapacak bir şey yok. Umarım sesimi birileri duyar, Başkomiser Nevzat aramıza dönsün tiz vakitte.
İyi dilek ve temennilerden sonra sadede gelecek olursak Bir Ses Böler Geceyi alevilikle ilgili bilgiler içeren, ritüelleri hakkında bilgi veren aralara da solcu bir gencin hikayelerinin sıkıştırldığı bir kitap. Ahmet Ümit'in gerilim, polisiye tarzından çok uzakta, farklı bir kategoride, ne gerilim var ne sır var.
Çıplak Ayaklıydı Gece ise '80 dönemini yaşayan insanların hikayelerinden oluşuyor. Beni okuyanlar hikaye okuma konusundaki fikirlerimi biliyorlar, tekrar girmeyeceğim. Bu hikayeler gerçek yaşam öyküleriymiş. Benim yaşım o dönemleri hatırlamaya yetmiyor, ancak böyle kitaplardan, filmlerden öğreniyorum. Her seferinde de içime bir taş oturuyor adeta.
Son olarak Kukla kitabı ise yine '80'li yıllardan - hatta daha da öncesinden - itibaren başlamış, Susurluk' a kadar uzanıp onu da geçen ve devlet içinde devletleşen çetelerden bahsediyor. Bu çeteleşmenin tetikçisi ve onun üvey kardeşi baş kahramanlar. Çözülmesi gereken bir cinayet de var, ancak bu cinayette sadece katil ya da katiller değil kurbanın kimliği de muamma. Kim kimin kuklası belli değil.
İngilizce'de bir deyim var: ends justify the means. Sanırım Türkçe'ye başarıya giden her yol mübahtır diye çevirmek yanlış olmaz. İşte bu kitabı okurken aklıma sık sık bu deyim geldi, hani devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de kahraman mıdır meselesi.
Neyse bu konuda ahkam kesecek değilim, zaten sağlam bir şekilde savunacak bir fikrim de yok. Ahlaki olarak "doğru" olan ya da içinde bulunulan koşullara göre "gereken"i seçmek ikilemini üç kuruşluk aklımla ben çözecek değilim herhalde.
Bu arada kitabı okurken "leylek boyunlu bardak" diye bir ifadeye denk geldim. Eskiden rakı bu bardaklardan içilirmiş. Merak ettim, internette araştırayım dedim. Bir tane resim bulamadım. Öğrenemedim ya neye benzediğini, merakım iyice depreşti. Peki ben ne yaptım? Ahmet Ümit'e tivit attım. Evet, itiraf ediyorum, koskoca yazara "kitapta leylek boyunlu bardak diye bir şey geçiyor, araştırdım foto bulamadım, neye benziyor" diye tivit atan densiz bendim. Pek tabii ki de ciddiye alıp cevap yazmadı.
İnternet araştırmalarıma devam ettim mecbur. "Leylek bardak rakı" diye arattığımda bir görsel çıktı. Böyle ufak, yukarı doğru hafifçe genişleyen bir bardak görseli. Sanırım bu, ama bunun da leylekle alakasını kuramadım. Bu nedenle bu konuda bilgi verecek biri büyük sevaba girer söyliim.
Çeteler, devlet içinde devlet, cinayet ve benzeri sözcüklerle anlattığın kitaptan merak edip araştıracak "leylek boyunlu bardak" tan gayrı bir şey bulamadın mı, tüüüü senin kalıbına diyenler de diyebilir yani, napalım merak bu ne zaman neye uyanacağı belli olmuyor.
Yine lafları uzattım, toplayamıyorum, kaçıyorum. Unutmadan, Kukla çok güzeldi, okuyun derim.
La Fontaine'in birbirlerini yemeğe davet eden bir leylek ve tilki masalı vardır hani, o masalı hatırladım. Leylek boyunlu bardak, dar uzun bardak olsa gerek.
YanıtlaSilYaaa nerden geldi bu masal aklına? Hatırladım tabi 😊😊:) ama masadan bağımsız ben de ince uzun bi şey hayal etmiştim de çıka çıka bodur genişleyen bi şey çıktı karşıma. Paşabahçeye mail falan mı atsam diyorum bu nedir diye. Emin olmak için yani ;)
Sil