8 Nisan 2014 Salı

Değişik bir İstanbul turu

Dün bahsettigim Kariye Müzesi gezimizden sonraki istikametimiz Süleymaniye Camii civarına gidip kurufasulye yemekti.

Mimari ve tarihsel olarak bu kadar önemli bir yapıya kadar gidip kurufasulye düşünmemizi ne kadar ayıplarsanız ayıplayın umrumda değil, önce karnım doyacak benim arkadaş.

Neyse, Kariye'den çıktık ve hem yürüyüş hem de çevremizi tanıyalım amacıyla Süleymaniye istikametine yürümeye başladık.

Yol üzerinde geçtiğimiz bazı muhitler arasında meşhur Fatih Çarşamba da vardı. Bu konuyla ilgili sadece şunu söyleyeceğim eğer orası İstanbul'sa biz nerede yaşıyoruz, eğer biz İstanbul'da yaşıyorsak orası neresi?

Yemin ediyorum belli bir mıntıka boyunca yolda başı açık yürüyen tek kadın bendim. Başının açıklığını geçtim tüm kadınlar kara çarşaflı, tüm erkekler de cübbe ve çember sakallıydı. Dükkanların tabelaları dahi Arapça'ydı. Hatta bazı dükkanlara Türkçe tabela koymaya zahmet dahi etmemişler.

Cumartesi günü hem sıcaktı hem de yürümek hararetimi arttırdı. Susuzluktan öldüm ama inatla o bölgeden su almadım. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde şeriat düzeni kurmaya çalışanlara 1 kuruş dahi kazandırmak istemedim doğrusu.

Neyse, bu vesileyle muhafazakar kesimin kafeler sokağı denen At Pazarı Meydanı'nı da görmüş oldum. Daha büyük bir meydan bekliyordum açıkçası, ama küçükmüş. Sağlı sollu bir çok nargile kafenin çevrelediği bir meydanmış, gördüm eksik kalmadım.

Buradan yürüyüşümüze devam edip, bir ara kaybolarak Macar Kardeşler Caddesi, Kıztaşı, Haşim İşcan, tekrar Macar Kardeşler ve başka caddeleri takip ederek Süleymaniye Camii'ne geldik. Hemen kendimizi bir kurufasulyeciye atıp güzelce karnımızı doyurduk. Oraya kadar gelmişken camiyi de gezmeye niyetlendiysek de yorgunluk ve yemeğin verdiği ağırlıkla bu planı gerçekleştiremedik. Ama dönüş yolumuzu Mimar Sinan türbesinden geçirip ruhuna birer fatiha okuduk.

Sonra da yürüyerek Eminönü'ne inip dönüş yoluna geçmeye karar verdik. Tahtakale' ye gelince hem gezmek hem de biraz alışveriş niyetiyle Mısır Çarşısı'na yöneldik ve hayatımda ilk defa kalabalıktan hareket edemez duruma geldim. Beyimin dediğine göre maç çıkışı bile böyle olmuyormuş.

Çarşıya giden yol beklendiği üzere hayli kalabalıktı fakat ilerledikçe kalabalık öyle bir arttı ki, bir noktada eminim ki ayaklarım yerden kesilmiş olsaydı dahi düşmeden havada durabilirdim. Evet ruhumda  kanatlarım falan var ama asıl sebep kalabalık. Bir ara ileri, geri, sağa, sola hiç bir yöne gidemez olduk, bir on dakika falan öylece kaldık. Sonra kalabalık kendiliğinden hareket etmeye başladı, biz de sürüklenip kendimizi güç bela çarşıya attık. O hengameden sonra kalabalık çarşı bile bize arena gibi ferah geldi vallahi.

Günlük planımızın son aşamasında bir yerlerde oturup yorgunluk birası içmek olsa da bu kısmı pas geçip istirahat etmek üzere doğruca eve gittik. Gündüz uykusu gibi bir alışkanlığım olmamasına rağmen eve girer girmez yatıp 2 saat boyunca o kadar derin derin uyumuşum.

Akşam dinlenmiş olarak güzel bir yemek yiyerek günü bitirdik. Günün sonunda benim adım sayısı 22.000'i geçmişti ki bunun ne kadar büyük olduğunu şöyle ifade edeyim, zumbaya gittiğim günlerde bile adım sayım 15.000' i ancak geçiyor. Bugüne kadar ki rekorum ise 17.000 civarıydı.

Bütün  yorgunluğuna rağmen güzel bir hafta sonuydu, tarihi İstanbul turlarımız devam edecek.

Bu arada yemin ediyorum ki bu feysbuk beni izliyor, cumartesi günü Fatih civarında o kadar vakit geçirdikten sonra bugün feysbuk'u açtım ve bana öneri olarak sunduğu sayfalar Fatih Sultan Mehmet ve Cübbeli Ahmet Hoca Efendi'nin sayfalarıydı. Buna ne diyorsunuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder