6 Ekim 2013 Pazar

Veeee perde

İstanbul'a üniversite okumak için geldim, sonra da kaldım. O zamana kadar Batı Karadeniz'de oturduk, gerçi ben üniversiteye gittikten sonra ailem 9 sene daha orada yaşadı. İşleri nedeniyle. Kardeşim de üniversiteden mezun olduktan sonra bizimkiler emekli oldular, şimdi de yılın yarısı Ayvalık yarısı da Bursa'dalar.

Gittiğim okullar hep devlet okuluydu. Büyük bir şehirde yaşamıyor olmamıza rağmen aldığımız eğitim açısından çok çok şanslıydık. Öğretmenlerimizin bilgisi ve görgüsü tartışılamaz bir şekilde üstün seviyedeydi, çok aydın insanlardı. Bizleri sadece okul müfredatında en iyi şekilde eğitmekle kalmayıp çeşitli sanat ve sporda dallarına yönlendirip teşvik etmişlerdir.

Belki o günlerde bunun ayrımına tam olarak varamamıştık ama şimdi yıllar geçip de geriye dönüp baktığımda ve farklı insanlar tanıdıkça sahip olduğumuz bu şansı çok daha iyi takdir edebiliyorum.

Ancaaaaak, itiraf etmeliyim ki şu anda iyi bir tiyatro izleyicisi olamamamın sebeplerinden biri de bu değerli öğretmenlerimden biriydi.

Ne yaptı sana diye soracak olursanız, hiç bir şey derim. Sadece bir derste sınıfa bir tiyatro seyircisinin uyması gereken görgü kurallarından bahsetmişti. Tiyatroya giderken sinemaya gider gibi gidilemeyeceğini, kılık kıyafete özen gösterilmesi gerektiğini söylemişti. Kot pantolon-tişört-lastik ayakkabı ile tiyatro salonuna girilemeyeceğini, kadınların şık kıyafetler giymeleri gerektiği, erkeklerin ise muhakkak kravat takmaları gerektiğini belirtmişti, aksi bir davranışın sahnedeki sanatçılara karşı kabalık olacağını ekleyerek.

Elbette tüm bunları bizlere faydalı olması, tiyatro sanatının hak ettiği değeri vermemiz, sadece tavırlarımız değil dış görünüşümüzle de sanata duyduğumuz saygıyı belli etmemiz gerektiğini vurgulamak için söylediğinden şüphem yok.

Lakin bu sözler tiyatroya gitmeyi benim için uzun yıllar boyunca büyük bir sorumluluk haline getirdi. Yani öyle hadi deyip gidilecek bir şey değildi. Üstüne üstlük lojistik konular da işin içine girince çok sevmeme rağmen nadir gerçekleştirebildiğim bir aktivite haline geldi.

Zamanla bu tutukluğumu attım, özellike Avrupa yakasında otururken salonlar evime çok yakın olduğu için Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları'nın bir çok oyununu görme fırsatım oldu. Ekim ayı itibarıyla tiyatro sezonu başladı, ben de bu sezon kararlıyım, mümkün olduğunca çok oyun göreceğim.

Cumartesi akşamı bu planın ilk aktivitesini gerçekleştirdik. Tiyarokare'nin Aşk'a 103 Adım oyununa gittik. Türü romantik komedi, oyuncular Özge Özberk, Bülent Seyran, Umran Ertok ve Suna Keskin. Konu, bir romantik komedi için çok klasik, evlilik aşkı öldürür mü?  Aşırı titiz bir avukatla, özgür ruhlu bir ressamın 1 haftalık evliliklerinin çatlak, emekli bir kaptan olan komşuları ve gelinin annesinin de yardımıyla sınanmasının hikayesi.

Öncelikle belirteyim ki oyunun yıldızı kayınvalide rolündeki Suna Keskin. Diğer oyunculuklar da kötü değil elbette ama Suna Hanım'ın doğallığı diğer oyunculardan bana geçemedi.

Uyarlama senaryo biraz zorlama olmuş gibi hissettim. Komedi türlerinde senaryo uyarlamak daha da zor oluyor.  Neyin komik olduğu kültürden kültüre fark gösteriyor.

Sonuç olarak, bu oyun için çok beğendim diyemiyorum. Ama yine de iyi ki gittik, bir tiyatro salonunun havasını solumak bile bana keyif veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder