28 Mart 2017 Salı

Berlin'de Yeme İçme II

Berlin'de sadece kafelere gidip kahve mi içtik? Tabii ki hayır. Devamı aşağıda:

Hard Rock Cafe: Bu yaşına gelip de hayatında ilk defa bir Hard Rock Cafe'ye gitmiş birisini kınamak isteyenler dağılabilirsiniz, kalanlar okumaya devam etsin. Evet, ilk defa gittim. Önyargı diyin, çok bilmişlik diyin, ukela diyin ne derseniz diyin. Hard Rock Cafe'ler bende Mc Donald's'ın bir üst versiyonu izlenimi uyandırıyor. Du.

Bugüne kadar ziyaret ettiğim hiç bir şehirde kapısından içeri girmemiştim. Biraz bilmişlikten, biraz da gittiğim yerlerde kısıtlı zamanımı her yerde bulunan bir zincirde harcamak istememden. Bu sefer de yine gitmezdim ama ne demiştik: ben bilmem beyim bilir. Hep bana hep bana olmuyor.

Fedakar eş olarak teknik müzeye gitmişim, Türk kahvaltıcısına gitmişim, Hard Rock Cafe bana vız gelirdi! Hem bira da vardı! Güzel güzel yedik içtik, böyle fedakarlığa can kurban. Çalışanlar çok şeker, yemekler lezizdi. Hem de tavuk sevmeyen beyime bir tabak tavuk kanadını hüplettirecek kadar güzeldi. Daha ne olsun. Adres: Kurfürstendamm 224.

The Pub: Otelimizin neredeyse dibindeki The Pub, kesin bir gitmezseniz küserim kategorisi. Burayı o kadar sevdik ki, bir değil iki akşam gittik.

Bir kere tam bir mühendislik harikası. Üstünden tren yolu geçiyor, içeride tren sesinden eser yok. Öyle bir ses izolasyonu. Elbette bu detayı fark eden ben değildim, beyim sağ olsun.

Yemek olarak çeşit çeşit burgerler var. Test ettik onayladık, pek güzeller. Ayrıca porsiyonlar çok büyük. Her bir burger yanında bol patates (tatlı patates ya da normal patates) ve bol salata servis ediliyor.

Benim asıl hayranlığım masalardaki bira musluklarına oldu. Her masada 4 adet musluk, ve siparişlerle hesapların yönetildiği bir ekran var. Masaya oturup kendinize 1 ile 10 arasında bir hesap açıp, tüm siparişlerinizi ekrandan veriyorsunuz. Sonra da gelmesini bekliyorsunuz. Servis de oldukça hızlı. Biranızı da önce ekranda hesap numaranızı seçip, önünüzdeki musluktan dolduruyorsunuz.

Tabii ki sistemin gerçekten çalışıp çalışmadığını test etmek için elimden geleni ardıma koymadım. Bardağın dibine azıcık bira koy, bakalım ölçüyor mu? Ölçüyor. Bardağı ağzına kadar doldur, ölçüyor mu? Ölçüyor. Musluğu aç, bardağı koyma, ölçüyor mu? Ölçüyor. Adamlar 20 küsur masadaki 4 ayrı musluktan geçen biranın her bir santimetre küpünü otomatik ölçüp hesaba ekliyor. İşte Alman mühendisliği, işte Alman hesabı!

Sistemin tek kötü yanı, birayı içmek için garson gözlemeye, sipariş beklemeye gerek olmadığından ipin ucunun azıcık kaçabilmesi. İşte adres: Rochstrasse 14.



Al Contadino Sotto Le Stelle: Gitmezseniz küserim, küsmekle kalmam, daha da yüzünüze bakmam kategorisi. İtalyan makarna ve pizza ve şaraplarına zaafımdan dolayı abarttığımı düşünüyorsanız teessüf ederim.

Aslında niyetimiz buraya yakın bir şarap barına gitmekken yer bulamadığımızdan ötürü tesadüfen bulduk bu restoranı, böyle bir ara sokakta. Oh iyi ki de yer bulamamışız. Yoksa o enfes trüflü makarnayı o nefis chianti şarabını kaçıracaktım. Gerçi Muret la Barba da aklımda kalmadı değil.

Uyarayım, pahallı bir restoran. Çok uzun zamandır, bir akşam yemeğine o kadar ödeme yapmamıştık. Ama değdi mi? Evet. Bir daha olsa yine giderim; bilerek, isteyerek, severek. Adresi de şuraya yazayım: Auguststrasse 36.

Ay bir de sonradan, buranın Brad Pitt ve Angelina Jolie'nin Berlin'deki favori restoranlarından olduğunu öğrenmeyeyim mi. Doğru mu yanlış mı bilemem, internetin yalancısıyım. Ama bana sorsan Angelina'dan bir eksiğim yok yani.

Monsieur Vuong: Berlin'de Asya restoranları, özellikle Vietnam mutfağı pek popülermiş. Neden bilmiyorum. Ama kusur kalamazdım elbette.

Rezervasyon almayan bu restorana gittiğimizde içerisi tıklım tıklımdı. Galiba kimse kusur kalmak istememiş. Hem kalabalık, hem de içerideki ağır baharat kokusundan çıkmaya niyetlenmiştik ki, barda bize iki kişilik yer gösterilince, madem buraya kadar geldik, denemeden dönmeyelim dedik.

Menüden siparişlerimizi seçtik, siparişlerimizi verdikten sonra duvardaki kara tahtada bir de günün menüsünün olduğunu gördük. Tabii ki Almanca. Zaten kalabalık, sipariş de vermişiz, tıkır tıkır işleyen Alman sistemine çomak sokmayalım dedik. Ama siz giderseniz, kafanızı menüye gömmeden önce sağa sola iyice bakın. Sadece burada değil, gittiğiniz her yerde yapın bunu.

Yemek fena değildi ama asıl içkilerimiz pek güzeldi. Beyim adı ejderhalı falan bir şey sipariş etti, acılı bir kokteyl. Benimkinin adını hatırlamıyorum, ama o da böyle tatlılı ekşili bir şeydi. Çok beğendim. Lıkır lıkır içtim. İçindeki alkolün hiç de az olmadığını, tek nefeste pipetten ne kadar hüpletebilirim deneyini yaptıktan sonra fark ettim ama olsun. Adresi de vereyim tam olsun: Alte Schönhauser Strasse 46.


Dolores: Rosa-Luxemburg Strasse 7 numaradaki Meksika dürümcüsü. Çeşit çeşit burritorlar, tacolar, quesadillalarla hızlı, uygun fiyatlı bir fast food restoranı. Fast food falan diyince kötü olduğunu düşünmeyin. Güzel bir öğle yemeğini hesaplı bir şekilde yiyebilirsiniz.

Bir de ev yapımı limonatası güzelmiş ama biz denemedik. Aklınızda bulunsun.

Barce Lona: Adından da anlaşılacağı gibi bir tapas restoranı. Checkpoint Charlie'ye çok yakın. Adres Friedrichstrasse 211.

İnternette iyi yorumlar olsa da ben o kadar iyi bulmadım. Kötü de değil. Ortalama işte. O civarda ve açsanız, bir kaç çeşit tapas, ve bira ile bir öğün yapabilirsiniz. Ama servis çok yavaş, ya da bize öylesi denk geldi.

Alt Berliner Wirtshaus: Berline'e gittik, Vietnam'ından İtalyan'ına o kadar değişik restoran denedik, bir Alman restoranına gitmeseydik ayıp olurdu. Bunun için tam anlamıyla geleneksel bir restoran seçmişiz. O kadar geleneksel ki garson ablalar ingilizce bilmiyordu. Biz de Almanca bilmediğimiz için sipariş konusunda birazcık zorlandık ama sonunda anlaştık.

Dekorasyonu sevimli ve orijinal. Yemekler de güzeldi ama bir İtalyan değil tabi. Yani ben Alman mutfağının hayranı olmasam da beğendim. Berlin'de klasik bir Alman restoranına gidelim derseniz işte adres: Wilhelmstrasse 77.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder