26 Temmuz 2013 Cuma

Satıcıdan dost, müşteriden post* olmaz

* kafiye olsun diye uydurulmuştur

Hazır başlamışım, hızımı da almışım, bir başka konu hakkında daha muhteşem tespitlerimi paylaşıp çok parlak fikirlerimi halkın hizmetine sunayım bari.

Bir önceki yazımda bahsettiğim gıcık olduğum şeyler listesinde bu aralar yine üst sıralarda boy gösteren bir başka konu, son yılların pazarlama trendleri arasında yer alan "müşterilere müşteri olduklarını hissettirmeyin" nosyonu.

Nedir anacım yani "önce müşterilerinizin ihtiyaçlarını anlayın, onların sizi kendisine yakın görmesini sağlayın, bir ilişki kurun" safsatası. Bak politik olmaya falan çalışmıyorum, dan diye söylüyorum, bu saçmalığın daniskası, abuk subukluğun dik alasıdır.

Öncelikle hitap şekillerinden başlayalım. Ne oldu da kırk yıllık "müşteriler" otel ve restoranlarda konuk, hava yolu şirketlerinde misafir, gsm şirketlerinde abone, bankalarda kart sahibi oldu? Belli bir ücret karşılığında birisinden bir mal ya da hizmet alan kişiye müşteri denir. Nokta. Neden bunu müşterilerden saklamaya çalışıyoruz. Bu bir bardaktan bardak olduğunu saklamaya çalışmak gibi bir şey.

Ey güzel kardeşim, sen bana istediğin şekilde hitap et, yok sana öyle değer veriyoruz, seni böyle seviyoruz de, benden o malın/hizmetin ücretini tahsil ettiğin sürece ben müşteriyim sen de satıcı. Ha dersen ki "aaa lütfen burda biz varken hesap ödemek senin ne haddine, ölümü gör allah aşkına" amenna,  o zaman satıcı-müşteri eksenindeki ilişkimizi başka bir boyuta taşıyabiliriz. Hatta ben de sana arada sırada küçük jestler yapar, bana ödetmediğin hesaplar karşılığı ufak hediyelerle falan gönlünü çelmeye çalışır, bayramda yılbaşında kart gönderir, doğum gününde sürprizlerle seni sevindirmeye çalışırım.

Yok bana dersen ki "ama böyle yaparak daha çok satış yapıyoruz" ben de derim ki ona kandırmak denir canım. Haaa ticarette bu şekil kandırmayla problemim yok, sonuçta bir taraf kazancını maksimize etmeye çalışırken diğer taraf aldığı faydayı maksimize etmeye çalışıyor. Her ikisinin de çıkarları doğrultusunda bir yerlerde buluşurlar buluşurlar, yok buluşamazlarsa da başkalarıyla buluşurlar. (hey yavrum hey, gözünü sevdiğimin econ 101'i) Ama allah aşkına söyleyin bana a dostlar, müşteriye sen aslansın kaplansın diye muamele etmek bu fayda-kazanç maksimizasyonu denkleminin ne tarafında bir artış sağlayacak?

Aslında bu firmalara da çok kızamıyorum, çünkü biliyorum ki bu müşteri güruhunun arasında da var böyle psikopat, kendisine müşteri olduğunun hissettirilmesinden arıza yaratan garip kişilikler. Zaten sosyal hayatında tatmin edemediği dostluk, sıcaklık, önemsenme vb manevi ihtiyaçlarını ücret mukabili bir şirketin karşılamasını bekleyen zat-ı muhtereme ne desem boş. Böyle insanların karşısına geçip "lolololo müşterisin sen müşteri, hey hey hey" diye bağırıp sinirden önce morarıp sonra da çatlayıp patlamalarını izlemek geliyor içimden ama, valla tutuyorum kendimi.

Ben müşteri olmaktan utanmıyorum, gocunmuyorum. Bir alışveriş esnasında müşteri gibi davranılmak istiyorum. Bu alışveriş sırasında egomun şişirilmesine ihtiyacım yok, yeteri kadar büyük bir egom var zaten, çok ihtiyaç duyarsam da şişirme işini seve seve yapacak sevenlerim de var. (sağ olsunlar var olsunlar) İhtiyacım olan şey neyse onun için ödediğim bedelin karşılığını almak istiyorum. Hiç ihtiyacım olmadığı halde bana anlamsız bir alışveriş "deneyimi" kakalamak için gösterilen o çabaların benim ihtiyacımın maliyetini şişirmesini istemiyorum. Delikanlı gibi, bana "vay müşterim hoş geldin" diyecek onlar için sadece müşteri olduğumu hissettirecek firmaların da buradan alnını öper gözlerinin yağını yirim.

Bir önceki yazımda olduğu gibi, ilişkinin sınırlarını çizmenin önemine bir kez daha dikkat çekerek satırlarımı burada noktalamak istiyorum. Müşteri müşteriliğini, satıcı satıcılığını, herkes haddini bilsin; bak o zaman dünya nasıl da daha yaşanası bir yer olacak.

1 yorum:

  1. Şu "ey güzel kardeşim..." ile başlayan paragrafın sonrası ben olaydan koptum. éŞüphesiz biz müşteri olmayı sizden öğrenecek değiliz!"

    YanıtlaSil