26 Temmuz 2013 Cuma

İş hayatında mutluluğun sırrını açıklıyorum

Asla bir sevgi kelebeği olamadım şu fani ömrümde. Aksine herhangi bir şeye, bir insana, bir olaya gıcık olmam çok kolaydır.

Geçenlerde kurumsal hayat bilgesi @plazakasari'nin bir tivitini okuyunca bu özelliğimle ilgili bir aydınlanma yaşadım: ilk görüşte nefrete inanıyorum. Evet, yıllardır duygu dünyam ile ilgili içten içe farkında olduğum ama ifade etmeyi beceremediğim bu durumu kendisi sağ olsun 3 kelime ile özetlemiş: ilk görüşte nefret.

Şimdi benim bu "problemimi" onarmak için ruh dünyamı çözümlemeye çalışacak, içimdeki yaraya merhem olmaya çalışacak iyileştiricileri yazının burasında bırakıp ana fikre odaklanalım.

Gıcık olduğum şeylerin listesi bir hayli uzun, son zamanlarda ziyadesiyle kafaya taktığım konu ise iş hayatında "biz bir aileyiz" ayağına yatma olayı. Gıcık oluyorum. Ne münasebet, bu ne teklifsizlik yahu! Benim zaten bir ailem var, yılların sabrıyla emek emek dokuduğum aile ilişkilerime hop havadan gel ortak ol. Yok öyle yağma, hem aile olmak öyle kolay bir şey mi ki sen söyledin diye biz bir aile olalım.

Hadi test edelim bakalım "aile"mizi.

Mesela aileni çok seversin değil mi, yeri gelir canını verirsin. Test edelim mi bakalım beni gerçekten ne kadar sevdiğini. Ama baştan uyarayım sonra demedi deme, istersem sabırları çok zorlayabilirim, buna hazır mısın gerçekten? Peşin peşin söyliiim ben taraftan öyle göz yaşartıcı sevgi gösterileri, fedakarlıklar biraz zor, bu yolda tek başınasın dostum.

Sonra her zaman toz pembe değildir ailenle ilişkiler. Sabredersin, sınırları zorlarsın, yeri gelir patlarsın, belki de çok pişman olacağın sözler söyle eylemler yaparsın, ya da öyle sözlere ve eylemlere maruz kalırsın. Sonuç? Her zaman geri dönebilirsin, her döneni de kabul edersin. Neden? Çünkü o ailedir, atsan atılmaz, satsan satılmaz. Bizim aramızdaki ilişki öyle mi ya? Uygun koşulların oluşmasına bakar, o koşullar oluştu muydu sen beni atarsın, ben de seni satarım. E hani biz bir aileydik, n'ooldu?

Misal, paraya ihtiyacım olsa, açarım telefonu babama, miktarı söylerim, hoooop para cepte. Unutmazsam geri öderim, ödemezsem de dert değil, canım sağ olsun. Bu senaryonun bizim ilişkimize uyarlanmış halini ise dile getirmekten bile korkarım hafazanallah.

Ya da mesela, annemin babamın evine girerken beni şu ana kadar hiç bir zaman metal dedektöründen, çantamı da x-ray cihazından geçirme teşebbüsünde bulunmadılar. Böylelikle ilişkimizde heyecan hep zirvede, sürprizlerle doluyuz. Neden o zaman her sabah kollarımı açmış içim sevgi dolu yüzüm gülücüklerle kaplı sana koşarken beni o dedektörlere, x-ray'lere mahkum ediyorsun? Allah bilir sen de annem gibi bana değil çevreye güvenmiyorsundur.

Yaaa işte böyle canım ciğerim. Patronla çalışanın bir aile olması eşyanın tabiatına aykırı, hiç birbirmizi kandırmayalım. Son tahlilde ben, belli bir süre için beyin gücümü sana kiralamış bir çalışanım. Senden bu kirayı tahsile etmek dışında bir beklentim yok, sen de benden o süre içinde beyin gücümün senin emrine amade olması dışında bir beklenti içine girme. Bizler ortak bir hedefi gerçekleştirmek için hasbelkader bir araya gelen insanlar olduğumuzu aklımızdan hiç ama hiiiiiç çıkartmayalım. İlişkimizin sınırlarını çizelim, bu sınırlara karşı saygı gösterelim, bu ilişkiye başka anlamlar yüklemeye çalışmayalım.

Gör bak ne kadar mutlu olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder