16 Kasım 2015 Pazartesi

Amsterdam'da Neler Yapılır

Amsterdam'da yedik içtik, müzeleri de gezdik. Biraz da sokaklarda teftiş edelim.

Amsterdam sokaklarında avare avare dolaşırken hoş sürprizler çıkacak kaşınıza.

Bisikletler şehrin alameti farikası elbette. Boy boy, çeşit çeşit bisikletle dolu şehir, hatta bir rivayete göre bisiklet nüfusu insan nüfusundan fazlaymış. Her zamanki gibi ben, internetin yalancısıyım, kendim saymadım. İnanıp inanmamakta serbestsiniz. Ama çeşit bolluğunu gözlerimle gördüm, bir de sizin için belgeledim:


Binaların zerafetini anlatmaya benim kelimelerim yetmez. Vakti zamanında binaların vergilendirmesi ön cephelerinin genişliğine göre yapılırmış. Dünya üzerindeki bütün otoritelere sesleniyorum: insan yolunu bulur. Amsterdam halkı da bulmuş ve daha az vergi vermek için ön cephesi dar binalar inşa etmişler.

Tamam vergiden kurtulmuşlar ama eve yerleştirilmesi gereken koltuk, yatak gibi eşyalar nasıl taşınacak? Çözüm basit: kapıdan olmazsa pencereden. Bu nedenle evlerin çatılarına eşya taşımak üzere kancalar yerleştirilmiş ve eşyaların duvarlara çarparak zarar vermesini önlemek için de binalar yamuk inşa edilmiş. İşte bundan dolayı da Amsterdam sokaklarında insan kendinden sürekli şüpheye düşüyor: benim kafam mı güzel Amsterdam mı güzel?


Bu güzelim binalara baka baka Singel Kanalı ile Prinsengracht Kanalı arasındaki 9 Sokak'a yani De Negen Straatjes'e geldik. Bu bölge, birbirinden ilginç mağazaların yer aldığı ve dokuz sokaktan oluşan alışveriş bölgesi. Giyim kuşamdan kozmetiğe, dekorasyondan gıdaya çeşit çeşit dükkanlar var. Mesela aşağıdaki gibi sadece inek maketlerinin satıldığı bir dükkan bile var:


Ve tabii ki peynircileri unutmamak lazım. Peynir alışverişi yapabileceğiniz her yerde tatmanız için çeşit çeşit peynirler mevcut. Ama peynir tadım olayına biraz profesyonel yaklaşmak, peynirleri tadarken şarapları da hüpletmek ve sonunda sertifika almak isterseniz size Reypenaer'ı önereceğim.

Yalnız herkes efendi efendi bir gıdım peynir bir yudum şarapla tadım olayını gerçekleştirirken benim bir tekere yakın peynir ve yarım şişe şarap hüpletmiş olmam dikkat çekmiş olabilir, umrumda diil. Tüm çabam damak zevkimi geliştirmek için. Emeklerimin sonucunda da kapı gibi belgemi aldım:

Amsterdam diyince aklımıza peynir ve bisiklet dışında bir de laleler gelir değil mi? Benim de geldi, koşa koşa Bloemenmarkt yani çiçek pazarına gittim. Sonuç hüsran. Mevsimden dolayı olsa gerek, görüp görebildiğim çiçekler aşağıdaki tahta lalelerle, zarif bir kuğuya dönüşmeyi bekleyen çirkin ördek yavrusu gibi görünen yamru yumru lale soğanları oldu:


Şehrin meydanları irili ufaklı heykellerle dolu. Ben kendim bizzat bir sanat şaheseri olarak fırsatı kaçırmadan bulduğum heykellerin arasına kaynadım gitti: Rembrandt'ın askerleriyiz:


Sululuğu bırakarak ciddiyetle gezi programımıza dönelim. İnternetlerde şiddetle tavsiye edilen yerlerden bir tanesi de bir açık hava pazarı olan Albert Cuyp Market idi. Fırsatınız varsa gidip görün tabii de ben hayal kırıklığına uğradığımı söylemeden geçemeyeceğim. Daha hareketli, orijinal bir yer bekliyordum ama çok sıradan buldum. Böyle bir sokak işte:


Bir kaç meyve, sebze tezgahı, çeşitli gıda tezgahları, giyim kuşam, aksesuar, hediyelik, kitap aklınıza gelen hemen her şeyin bir tezgahı vardı. Benim en beğendiğim tezgah aşağıdaki domates tezgahı oldu:


2 yorum:

  1. Amsterdam'da neler yapılır konusunda ciddi eksiklerin olduğunu farkettim. Bu yüzden önümüzdeki yıl seyahat programıma Amsterdam'ı koyuyorum.Hem tekrar iyidir, bilgiler de kalıcı olur.

    YanıtlaSil