Sevgili kardeşim ve pek sevgili beyi sağ olsunlar ne zaman İzmir'e gitsek bizi İzmir civarındaki çeşitli güzel sayfiye yerlerine götürürler. Geçtiğimiz hafta sonundaki ziyaretimiz için de biz daha gitmeden sorular başladı: "Nereye gitmek istersiniz?"
Bugüne kadar sayelerinde Şirince, Urla, Foça, Seferihisar gibi bilumum mükemmel yerleri gördük; görgümüz, bilgimiz, kültürümüz arttı. Lakin bu son seyahatte ben bayrak kaldırım. Dedim ki: "Biz İzmir'e o kadar geliyoruz, sayenizde geziyoruz ama İzmir'i hiç gezemiyoruz. Mesela hep duyuyorum ama Kemeraltı'na hiç gitmedim. İzmir içi tur istiyorum bu sefer!"
Sağ olsunlar, biricik ablalarını kırmadılar. Cumartesi günü döküldük cümbür cemaat güzel İzmir sokaklarına.
Allahım o Kemeraltı ne kadddar güzel bir yermiş, tam benlik. Ne ararsan var! Ev dekorasyonundan incik boncuğa, kuru yemişten giyime, oyuncaktan hırdavata gerçekten ne ararsan... Çeşit çeşit dükkanlar. Teee 1900'lü yılların başından kalma asırlık dükkanlar bile vardı yahu, daha ne olsun.
Çarşının içinde avare avare dolandıktan sonra kahvelerimizi içmek üzere Kızlarağası Hanı'na girdik. Burası adeta başka bir dünya. Hele üst kata çıktığınızda zaman makinesine girmiş gibi oluyorsunuz. İncecik porselenden kahve fincanları, zarif camlardan şerbet takımları, minicik biblolarla dolu vitrinler, eski radyolar, üç tekerlekli bisikletler, gramofonlar, daha neler neler, çeşit çeşit antikalar.
Yahu "toptan gramofon iğnesi" satışı yapan dükkan var, daha ne olsun!
Buradan çıkışta meşhur Konak Meydanı' na gidip İzmir'i ziyaret eden 1.276.859 kişi gibi saat kulesi ve palmiye ağacını kendimizle aynı kadraja sığdırmaya çalışarak çeşitli açılardan selfie çekme görevimizi de ifa ettik.
Pek tabii ki güvercinleri yemleme, peşlerinden koşturma aktivitelerini de ihmal etmedik.
İzmir'i sevmek için bir sebep daha keşfetmemizi sağlayan sevgili kardeşim ve pek sevgili eşine bir kez daha şükranlarımı sunmayı borç bilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder